Atatürk’ün 108 yıldır gizli kalmış mektubu | Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri

Atatürk’ün 108 yıldır gizli kalmış mektubu | Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri

yazar:

kategori:

Türk Tarih Kurumunun adını bizzat Atatürk’ün verdiği ve 1937’de yayın hayatına başlayan “Belleten” dergisinin son sayısında yayınlanan Doç. Dr. Kenan Özkan ve Prof. Dr. Sevilay Özer’in öncelikli olarak Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivi Belgeleri, Türk Tarih Kurumu belgelerine dayanarak kaleme aldıkları “Mustafa Kemal Paşa’nın Süt Kardeşi Saime Hanım ile Mektuplaşması” konulu makale Atatürk’ün hayatının kısa bir bölümüne ışık tutuyor. Atatürk’ün hayatına ilişkin yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından çok sayıda çalışma yapıldı. Bu çalışmalar, Mustafa Kemal Paşa’nın annesi Zübeyde Hanım, kız kardeşi Makbule Hanım’ın ve yakın tanıkların anlatımları ve belgelere dayandı. Makalede bu çalışmalardan farklı olarak, Mustafa Kemal Paşa’nın 2. Ordu’ya bağlı 16. Kolordu Komutanı olarak Diyarbakır Silvan’da bulunduğu bir sırada İstanbul Çengelköy’den, “Süt Hemşireniz Saime” imzasıyla gönderilen 15 Temmuz 1916 tarihli bir mektup aldığı ve bu mektuba, 26 Ekim 1916’da “Hemşirem Hanımefendi” hitabıyla başlayan bir mektupla yanıt verdiği belgelendi.Atatürk’ün süt annesinin olduğuna ilişkin bilgi, Milli Mücadeleye katılan, Cumhuriyet dönemi gazetecilerinden Enver Behnan Şapolyo’nun 1955’te yayımlanan “Atatürk’ün Hayatı” kitabında Makbule Hanım ile yaptığı söyleşide yer alıyor. Makalede de işaret edilen Atatürk’ün bebeklik dönemine ait bu bilgiyi, Makbule Hanım annesinden duyduklarına göre Şapolyo’ya şu ifadelerle anlatıyor:“…Ağabeyim Mustafa doğduğu zaman, babam Ali Rıza Bey, bir kılıç getirerek kundağının başına koymuş, annemi de tebrik etmiş. Annemin az sütü geldiğinden babam Ümmügül adında bir sütnine tutmuş.”Makalede, Atatürk’ün süt annesinin varlığının süt kardeşinin ortaya çıkması ile netlik kazandığı vurgulandı.Süt kardeşlerin ilk mektuplaşması 1916’daAğustos 1915’te 16. Kolordu Komutanlığına atanan Albay Mustafa Kemal, 11 Mart 1916’da Edirne’den hareket ederek 19 Mart’ta Halep’e geldi, ardından 27 Mart’ta Kolordunun toplanacağı Diyarbakır’a ulaştı ve 16 Nisan’da karargahını Silvan’da kurdu. 1 Nisan 1916’dan itibaren de “Mirliva/Tuğgeneral” rütbesine terfi eden Mustafa Kemal Paşa, Silvan’da bulunduğu sırada “Muhterem kardeşim” hitabıyla başlayan ve “Çengelköy Kuleli’de Set başında 12 numaralı hanede tabip Miralay Osman Bey’in kerimesi ve Tırhalalı Abdullah Bey hafidesi, süt hemşireniz Saime” imzasını taşıyan 15 Temmuz 1916 tarihli iki sayfalık bir mektup aldı.Mektuptaki ifadelere göre, 3 çocuğu olan Saime Hanım’ın mektubu kaleme alış amacı, gönüllü olarak orduya katılan eşinin himaye edilmesi talebini Mustafa Kemal Paşa’ya iletmek olduğu dikkat çekiyor. Saime Hanım mektubunda, annesi ve babasının sağlık durumlarından söz ettikten sonra her ikisinin de uzun zamandır Mustafa Kemal Paşa ile görüşememeleri nedeniyle duydukları üzüntüyü ifade ediyor.Mustafa Kemal Paşa’dan süt kardeşine mektupMustafa Kemal Paşa, bu mektuba, 26 Ekim 1916’da “Hemşirem Hanımefendi” hitabıyla başlayan bir mektupla Silvan’dan 26 Ekim 1916 tarihli mektubuyla cevap verdi.Mustafa Kemal Paşa’nın mektuptaki ifadesine göre, iki süt kardeş, Selanik’te 13 Ocak-11 Şubat 1899 tarihleri arasında tanıştıkları ve 1916’ya kadar bir daha iletişime geçmedikleri anlaşılıyor.Çocuklar estetik kurbanı olmasınEstetik ameliyatların 10 yaşına düştüğünü belirten Doktor Ayşe Duman, “Günümüz kapital sistemi kadını şantiyeye çevirirken, dijital dünyada pompalanan güzellik ölçütlerine uymaya, gösterilen fiziki hedeflere ulaşmaya çalışan genç kızlar, zihinsel-bedensel telafisi zor problemler yaşıyor” diyor.Evinin duvarında Gazze’nin acılarıKahramanmaraş’ta 17 yaşındaki lise son sınıf öğrencisi Duygu Akçal, İsrail’in saldırılarına tepkisini göstermek için Gazze’de yaşananları evinin duvarlarına resmediyor. Filistin’le ilgili haberleri izlerken babasına oradaki acıları evlerinin duvarına çizmek istediğini söylediğini dile getiren Akçal, “Televizyonda herkes tepkisini farklı bir şekilde gösterirken ben de bu yola başvurdum. Oradaki çocukların, anneleri ve babalarının inançlı duruşlarını görünce evimizin duvarına çizmek istedim. Duvarda Filistin ve Türk bayrağını da çizdim. Biz birlikte olursak çok güçlüyüz” diyor.Doğu’daki zaman ‘serbest gezen zaman’dırBatı toplumunun yaşantısını üretim üzerine, kendi dünyasını zenginleştirmek ve daha çok para kazanılan bir yer haline getirmek üzere kurduğundan bahseden yazar ve mekanik saat tamircisi Şule Gürbüz, “Batı’daki zaman ‘ne kadar zamanda ne yapabilirim’ olgusuyla değerlenmiş. Bizdeki, Doğu’daki zaman ise ‘serbest gezen zaman’dır” diyor ve ekliyor: “Serbest zaman, insanın farkına varabildiği, kendiyle yüz yüze gelebildiği, kendini görebildiği zamandır.”


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir