Bana böyle bir gastronomiden bahsetmeyin | Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri

Bana böyle bir gastronomiden bahsetmeyin | Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri

yazar:

kategori:

Her zaman bir şeylerin bedelini ödüyoruz. Hak ettiğimiz veya etmediğimiz, elde ettiğimiz ya da etmediğimiz ne varsa. Biz istemesek de önümüze maalesef bir fatura konuyor. Özellikle fahiş fiyat tartışması yaşadığımız bugünlerde fiyat değişikliklerine tepkisel davranıyoruz ama öteden beri adisyonlarla önümüze konan rakamların neleri ihata ettiğini konuşmuyor, tartışmıyoruz. Fiyat politikalarını ele almaya, daha doğrusu bu konudaki yanlışlara dikkat çekmeye çalışacağız. Hep klasik bir tartışma vardır. Bir ürün tarlada ölü fiyatıyla etiketlendirilirken işin içine giren her tüccar bu ürün üzerinde katma değer üretsin ya da üretmesin lojistiğinden depolamasına, kirasından reklamına kadar her kalem müşteriye ödetilmek isteniyor. Eğer fiyat üzerinde bir baskı veya kontrol varsa bu sefer nerdeyse içinde olmayan şeyi satar duruma geliniyor. Yani et olmayanı et, süt olmayanı süt, hatta bal olmayanı bal diye satar hale geliniyor. Diyelim ki yöresel bir ürün seviyor ve tüketiyoruz. Bu ürün o bölgenin bir kurumu veya sivil kuruluşu tarafından desteklenerek tanıtılıyor, tescil ediliyor veya markalandırılıyor. İşte o zaman yandık demektir. Hem birden bire üretimi onlarca, yüzlerce katına çıkmış gibi bir piyasa oyuncularıyla karşılaştığımız için o ürünü tanıyamaz hale geliyoruz. Hem de ödedidğimiz bedel aynı şekilde katlanarak büyüyor. Peki bundan kim kârlı çıkıyor? Bunda gerçek emeği olan mı yoksa tüccar kurnazlığı mı? Sanki her şeyi turiste satacakmışız ve döviz elde edecekmişiz gibi bir anlayış var. Bu noktada her nedense turisti sever hale geliniyor. Yerli yerin dibine batsın deniyor. Oysa henüz bu turizm büyüsüne kapılmamış ve temiz kalmış bölgelerimizde yediğimiz içtiğimizde iyi ki pazarlama oyunuyla karşılaşmıyoruz. Kıstas ve örneklik oluşturacak bir şeyden bahsedeceğim. Diyelim ki Artvin’e gittik. Döner yememiz tavsiye edildi. Belli birkaç mekana uğradık. Daha öğlede döner bitebiliyor. Esnaf da nasılsa müşteri var diye yeniden döner takıp kesmiyor. Günlük belli miktardaki döner üretilir. Daha fazla yapıp satmak gibi bir uyanıklık içine girmez. Çünkü gelen et belli. Müşteriye bakıp çorbaya su katma gibi uyanıklığa girmez. Bu sayede belli bir kalite de korunmuş olur. Arının yuvasını yıkan balın tatlılığıdır diye bir atasözümüzden bilmem bahsetmeye gerek var mı. Kapitalistçe kazanma hırsına kapılıp arının yuvasını yıkmayalım. Kısa süreli kâr elde edilse bile uzun vadede mutlaka ama mutlaka bedeli ödeyeceğimiz unutulmasın. Bu kadar sanayi gelişmişken, bu kadar reklam ve tanıtım maliyetleri ürün maliyetinin çok çok üstüne çıkmışken hâlâ “doğal” şeyleri satınaldığımızı sanmamız bir aldatmacanın sonucu değil midir? Herşeyi paraya tahvil etmemiz, herşeye para cinsinden bir değerle etiketlememiz maalesef doğrulara ve doğruluğa götürmüyor. Eğer öyle olsa şu kısa hikâyedeki kişi de haklı olurdu. Sütünü helal etmeyen anneye bir tanker süt ile gidip işte emzirdiğin süte karşılık süt diyen adamın düştüğü duruma düşeriz. Gastro-turizm adı altında yapılanlar için bir defa daha düşünmeye var mısınız? Tabi eğer düşünecek bir değer kaldıysa… İşte bu sebeplerden dolayı kimse bana küresel oyunculuğa soyunan gastronomiden bahsetmesin. Kazananlar da Napolyon’un bir savaş yapıp kazanmak için ne gerekir sorusuna verdiği cevaptaki gibi “Para, para, sadece para” sözüyle değil, “gastronomi, gastronomi, daha fazla ve ille de gastronomi” diyenler olsun. Hamiş, bir duyurum, bildirimim olacak sizlere. Sayfamızın ‘değinmeler ve kayda değer notlar’ bölümünde bundan böyle her yazıda örnek teşkil edecek ne varsa yer vermeye çalışacağım. Çünkü yalan dünyayı dolaşıyor ama gerçeğin asla sesini duyamıyoruz. Sizlerin de bu sayfaya uygun olarak gönderecekleriniz arasında bu tür örneklik oluşturacak konular ve uygulamalara yer verebilmeniz bizi memnun edecektir. Öneri, görüş ve yorumlarınız bizim için değerli. Haydi pamuk eller kaleme ve kâğıda. E-posta, mektup dahil her türlü gönderinizi bekliyorum.G Ö Z Ü M E T A K I L A N L A RMalezya’da boykot KFC’yi küçülttü McDonald’s, Pizza Hut, Starbucks, Domino’s, Unilever ve Nestle gibi İsrail karşıtı boykot edilen markalar arasında yer alan KFC Malezya’da 108 şubesini geçici olarak kapattı. KFC’nin Malezya’daki sahibi ve operasyonlarını yürüten QSR Brands, 600’ün üzerinde şubesi bulunduğu ülke genelinde 108 şubesinde faaliyetleri geçici olarak durdurduğunu duyurdu. Plastik kirliliğinde başı çekenler Dünyada en çok plastik kirliliğine sebep olan ünlü markalarla ilgili araştırmadan çıkan sonuç şaşırttı. 84 ülkenin 2018-2022 arasındaki plastik kirliliği verileri kullanılarak hazırlayan Kanadalı araştırmacılara göre kaynağı belirlenen atıklarda Coca Cola yüzde 11 ve PepsiCo da yüzde 5’lik, Nestle ve Danone de yüzde 3’lük değerde plastik kirliliğine sebep oldu. Diyarbakır’a ‘gastronomi galerisi’ Hendek-barikat olaylarında ve 6 Şubat depremlerinde hasar gören tarihi Çardaklı Hamamı restorasyon sonrası geleneksel yiyeceklerin sergileneceği ‘gastronomi galerisi’ olacak. Geçtiğimiz temmuz ayında restorasyona başlanan hamamın Sur’daki hamamın 1520-1540 arasında inşa edildiği ve yıldız şeklinde bir plan şemasına sahip olduğu biliniyor.Osmanlı’dan miras: Çoban helvasıGelibolu peynir helvası Çanakkale’nin Gelibolu ilçesinde üretilen geleneksel bir tatlıdır. Gelibolu Ziraat Odasının 6. kuşak üretici Süleyman Burak Batır ile 17 Ekim 2023’te başlattığı girişimin olumlu sonuçlanmasıyla Osmanlı mutfağından miras damak tadı Gelibolu’nun ilk tescilli lezzeti olarak kayıtlara geçti. Gelecek nesillere aktarılmasında önemli rol oynayacak olan tescilin ardından ürünün yurt içi ve yurt dışı pazarlarda tanıtımı için çalışma yapılacak. Geçmişi oldukça eski. 1354 yılında Türklerin Anadolu’dan Rumeli’ye geçişlerinde yanlarında getirmişler. Bu lezzetin geçmişi o dönemde getirdikleri malzemelerle hazırladığı tarife dayanıyor. Sadece tuzsuz taze peynir, un ve şeker bulunuyor. Helvanın içinde yumurta ve irmik yok. Diğer helvalardan ayıran en büyük özelliği de bu. Geleneksel yapılış yöntemi ve lezzeti hiç değişmedi. O zamandan bugüne de bu kültür doğallığı ve tadıyla devam ediyor. Bu helva "çoban helvası" olarak da biliniyor. Sebebi, çobanlar koyunlarını kırkarken yardıma gelen misafirlerine helva ikram ederlermiş. Bir yandan kırkım yapılırken bir yandan da taze sütlerden elde edilen peynir, un ve şeker ile karıştırılıyor ve ikram ediliyor. Sabah köylerden toplanan sütler kaynatılıp peynir haline getiriliyor. Taze peynir bakır kazanlarda un ve şekerle karıştırılıp yaklaşık 1 saatte helvaya dönüşüyor. Raf ömrü ise 10 günü bulabiliyor. Yıllık üretimi yaklaşık 100 ton kadar.İstanbul albümü satıştaOsmanlı sarayının resmi fotoğrafçısı Abdullah Frères’in 1890’da çekilen fotoğraflardan oluşan tarihi İstanbul albümü müzayedede görücüye çıkmaya hazırlanıyor. Tuğra ve hilal baskılı saray işi orijinal cildindeki bu şahane albüm 42 fotoğraftan oluşuyor.Depremzede çocuğa aile oldularKahramanmaraş merkezli depremde anne ve babasını kaybeden bir bebeğe koruyucu aile olan Arife Kaner, "Evladım evimize geldikten sonra önceliğimiz oğlumuz oldu” diyor. Öte yandan AK Parti İstanbul Milletvekili Seda Gören Bölük, koruyucu aile olduktan sonra işi biter bitmez eve gittiğini, seyahatlerini, programlarını artık evladına göre planladığını ifade ediyor.Liseli gençlerden lezzetli tariflerGeçtiğimiz hafta Milli Eğitim Bakanlığı’nın meslek liseleri yiyecek içecek hizmetleri alanı öğrencileri arasında düzenlediği yöresel yemek yarışmasının kazananları belli oldu. Siirt Zübeyde Hanım Mesleki Teknik Anadolu Lisesi öğrencileri perde pilavı, pırtike çorbası ve varak keek ile birinci olurken, Edirne Dr. Sadık Ahmet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi bakla çorbası, ciğer sarma ve bal helvası mönüsüyle ikincilik ödülünü kazandı. Biz de bugün sizlere Siirt ve Edirne’den geleceğin şefleri olan lise öğrencilerinin ödüllü tariflerini sunuyoruz.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir