Bir çevirmenin edebi üslubu makineye öğretilebilir mi? | Yeni Şafak Kitap Eki Haberleri

Bir çevirmenin edebi üslubu makineye öğretilebilir mi? | Yeni Şafak Kitap Eki Haberleri

yazar:

kategori:

Sabri GürsesÖnce “yapay zekâ” diye bir şey olmadığını, daha, hâlâ olmadığını belirtmek lazım. Bugün moda olan bu fikir ta ilk çağlardan beri var, sadece adı değişiyor – kader dediğimiz şeyi denetlenebilir hâle getirmeye çalışırken en son bulduğumuz isim yapay zekâ. Bu arada – aslında yapay anlık, ya da suni zekâ demek daha tutarlı olurdu dil açısından, ama böyle yerleşti. Çeviriye gelirsek, aslında çevirinin kendisi yapay bir şey, doğada olmayan, sadece insana has bir şey- diğer canlıların dil iletişimleri var kuşkusuz, ama türler arasında özel bir uzmanlaşmadan haberdar değiliz, yunuslarla ahtapotlar arasında çeviri etkileşimi bilmiyoruz. Doğada canlılar sadece konuşuyor, ya da diğerinin arazisine, üretimine el koyuyor, bu da konuşmayı gerektirmiyor, yok etmeyi gerektiriyor. İnsan, asalak türleri bir yana bırakırsak, bu son eylemleri yaparken de konuşan, ikna eden tek canlı.Çeviriye dönersek, insanlar bellek biriktirmeye, başkalarının bildiklerini, söylediklerini sözlü-yazılı-kayıtlı olarak birbirlerine aktarmaya başladıktan sonra hep yapay zekâ kullanmış sayılır: Kitaplar, sözlükler, tezaruslar, ansiklopediler kullanırken yapay zekâ kullanıyorlar, başkalarının zekâsını, aklını yapay yollarla kullanıyorlar. Bugün tek başına yapay zekâ dediğimiz şey de insanın bilgisayarın belleğini kullanmasından ibaret; bizim bilgisayar dediğimiz computer, hesaplayıcının özelliği sonsuz sayıda transistör sayesinde çok hızlı ve büyük hesaplar, işlemler yapabilen bir araç. Yani biz sözlüğü elle sayfa sayfa karıştırırken o ışık hızında arayıp buluyor. Peki insanın çeviri sırasında böyle bir araç kullanması ne demek? Kendi aklının algılayamayacağı bir hızla algılamış gibi yapması demek. İnternet ya da elektronik sözlük insan aklının kaldırabileceği bir hızla kullanılabilir; online çeviri araçları bu hızı aştı, günümüzün chatgpt tipi sohbet transformer’ları, robotları bu hızı dengelemek için kullanılabilir, yani çevirmen elindeki metni robota çevirtmek yerine takıldığı yerleri sora sora ilerleyebilir, işinden, bilgisinden emin olabilir. Ama önündeki robotun o çeviriyi şıp diye yapabileceğini bilirken nasıl kendisine engel olacak? Burada kendi ahlakı, iş terbiyesi devreye giriyor: İşi robot yaparsa insanın kendisi çeviri yeteneğini geliştirmiş olmayacak, kendi kendine robottan yardım alma sınırını koyması lazım. Yani bu bir bakıma felsefi-psikolojik bir sorun: İnsan ne zaman kendini başkasının yaptığı işi sahiplenmeyecek kadar olgun, yetkin bulur? Anneniz bütün ödevlerinizi yapabilir, ama onlara birkaç kelime eklemek sizi o ödevleri öğrenmiş, yapabilir hâle getirmez.Eğitmenlerin ağırlıklı olduğu Çeviri Derneği içinde ve dışındaki çalışmalarımda mütercim-tercümanlık ve dil bölümlerinde teknoloji eğitiminin artırılması yönünde eğilim olduğunu gördüm, ama buna rağmen benim önerim çeviri derslerinde teknoloji kullanımının özellikle edebiyat alanında azaltılması yönünde. Eğitim alanında gençlerin teknoloji detoksu yapabileceği bölgeler olmalı. Öğrenciler günlük hayattan farklı olarak elle, dille, matbu sözlükle çeviri yapmaya, elektrik kesintisine alışmalılar.Bu çerçevede YZ araçlarıyla hazırlanan metinler karşısında daha uyanık, daha deneyimli olacaklardır. YZ araçlarıyla hazırlanan metinlerin yayıncılıkta olduğu gibi kullanılması imkânsız; çevirmenden gelen metin bile olduğu gibi kullanılmıyor. Peki bu kitaplarda çevirmenin editörlük yaptığı YZ metninin kullanılmasının ne yararı olabilir? Çevirmenin kişisel gelişimine bir yararı yok, okura bir yararı yok (ürünü ucuzlatmıyor), editör rolündekilere bir yararı yok, klasik editör çevirmenin metnini yayına hazırlıyordu; YZ kullanımını kabullenen yeni tip editör çevirmenin editörlüğünü (artdüzenlemesini) yaptığı metnin editörlüğünü yapıyorsa entelektüel konumu belirsiz kalıyor, bir YZ editör robotu da yapabilir onun işini. Bütün bunların üstüne çözülmemiş önemli bir sorun var: Küresel YZ araçlarını, makine çevirisini kullandığınızda küresel birkaç şirkete çalışmış, onların makinelerini iyileştirmeye vakit harcamış oluyorsunuz -hizmet aldığınızı sanırken onlar sizin entelektüel verilerinizi topluyor, kullanıyor, robotlarını onlarla eğitiyor. Yani aslında yayıncı, çevirmen, editör onlar oluyorlar- sadece insanın yerini makinenin alması değil bu süreç, aynı zamanda ulusal, yerel ekonomik araçların, şirketlerin yerine küresel tekeller geçiyor. Sessizce bir dünya devleti kuruluyor bir bakıma. Bunu fiilen başka alanlarda da görüyoruz: Suriye’de, Ukrayna’da iletişim kesildiğinde Elon Musk uydularını gönderiyor, dün ABD’nin Irak işgalinde kullandığı çeviri makineleri artık Google, Facebook, Microsoft, Twitter/X aracılığıyla bütün her yerde kullanılıyor. Bu çerçevede böyle belirsiz bir küresel çeviri ortamında YZ’nin edebiyat ve çeviri dilimize nasıl bir katkısından bahsedebiliriz? Prof. Dr. Mehmet Şahin bu anonim veri için “Yapay Çeviri” kavramını kullanıyor; yani yapay metinlerle üretilmiş büyük bir yapay metin kalabalığı. Ben biraz çekimserim bu konuda (sonuçta çevirinin kendisi en baştan yapay bence), fakat dikkat çektiği küresel veri yağması ve yapay dilin egemenliği süreci vurgusuna katılıyorum. Denebilir ki özellikle edebiyat alanında YZ dil araçlarına engel olmanın yararı ne olabilir, mümkün mü? Evet, mümkün – gerçek çeviri yapacak miktarda insan çevirmenimiz var. Bu alanda denetimli bir şekilde ve yerli kaynaklarla, yerli şirketlerle ilerleyebiliriz: Takma isimlerin çeviride kullanılmasına karşı çıkmakla başlayabiliriz, özellikle gençleri robotlarla değil öncelikle kendi emekleriyle üretim yapmak üzere yetiştirebiliriz, robotlar yardımcı kaynak olarak kalır, süreç tersine döner, çeviri değil artdüzeltme (postedit) işi onların olur. Bence bu daha sağlıklı bir YZ kullanımı. Yayınevleri de eğer illa YZ kullanmak istiyorlarsa, tıpkı tercüme bürolarının yaptığı gibi yatırım yapsınlar, kendi çeviri belleklerini ve YZ araçlarını üretsinler. En azından çevirmenlerin emek ücretini düşürürken yazılımcılara iş sahası açmış olurlar. Yoksa diğer türlüsü kendi sonlarını hazırlamaya yarar sadece- sonuçta çeviriyi yapabilen küresel şirketler her dilde çeviri yayıncılığını da yapabilir, yapıyorlar hatta.Şunu da eklemeden geçmeyeyim: Mehmet Şahin’in girişimiyle TÜBİTAK destekli bir proje yaptık; bir çevirmenin edebi üslubu makineye öğretilebilir mi, böylece makinelerin, robotların yapay makine dili yerine gerçek insan dili kullanması sağlanabilir mi, çeviri dil mirası korunabilir mi diye. Belli ölçüde başarılı olduğumuzu düşünüyorum, daha yeni araştırmalar yapmak gerekiyor, ama yayıncıların çevirmenin insan üslubunu makine aracılığıyla yaşatmak için yazılımlar yaratması mümkün görünüyor. Tabii, burada da Dr. Frankenstein’ın deneyindeki gibi canavarlar ortaya çıkabilir, o yüzden yeterince insan çevirmen varken belki de bunu son seçenek olarak görmek lazım.Yusuf’un o rüyası üzerine yeniden düşünmekCelalettin Divlekci’nin Ketebe Yayınları arasından çıkan “Yusuf’un Rüyasını Yeniden Görmek” kitabı okurla buluştu. Yazar, ayetle ilerleyerek olaylar silsilesini aktarırken şiirlerle de bu anlatımını besliyor.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir