Cemal Okan: Onlar olsa 80 milyon olur - Magazin haberleri

Cemal Okan: Onlar olsa 80 milyon olur – Magazin haberleri

yazar:

kategori:

Sinemalarda izleyici sayısının düşüklüğü malum. Pandemi döneminde film izleme alanında yaşanan değişim, pandemi dönemine de aksetti. Evlere kapanılan dönemde dijital platformların yükselişi, sinema salonlarını gözden düşürdü. Bu dönemde, filmleri yüksek gişe yapanların da dijital platformlara yönelmesiyle gişeler bir hayli düştü. Şöyle bir durum oluştu; İzleyiciler, ilgi gösterdiklerinin sinemada olmadığını görünce, ayaklarını salonlardan kesti. Filmlerine ilgi gösterilenler; “Film izleme alanında değişim oldu. İnsanlar, sinemalara gitmiyor” diyerek dijital platformlara yöneldi. Nasreddin Hoca misali herkes haklı. Peki bu durumun sonuçları neler olur? Sinema – izleyici etkileşimin olmamasının etkileri neler olur? Bütün bunları, kariyerinin 48’inci yılında yapımcı Cemal Okan ile konuştuk. • ‘Eşkıya’ ve ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ filmlerinin restorasyonunu yaptırdınız. Önümüzdeki günlerde de tekrar vizyona çıkaracaksınız. Neden? Ben hep şuna inanıyorum: ‘Eşkıya’, Türk sinema tarihinin mihenk taşıdır. Çok önemli bir film… Çıktığı sene, Türk sinemasının düşüşte olduğu bir dönemi harekete geçiren bir mihenk taşı… ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ da sevgili Cem Yılmaz’ın filmi… Aslında restorasyonu biz yapmadık. Bu iki filmin yapımcısı Filma-Cass’ı devraldık. Ömer Vargı, senelerce Filma-Cass’ın sahibiydi, aynı zamanda yönetmen de… Biz aldığımızda Ömer Vargı, bu filmleri zaten restore etmişti. Yanılmıyorsam ‘Eşkıya’ için 3 ay uğraştı, ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ için de iki buçuk ay uğraştı. 4K formatında çok güzel bir şey yaptı. Instagram sayfamızda da before-after olarak, önce böyleydi, şu an böyle oldu, diye bazı tanıtımlar paylaşıyoruz. Bir de ben eski filmleri yeni nesille bir araya getirmeyi seviyorum. 48 senedir sinema hayatının içindeyim. Burada amaç para kazanmak değil, eski filmlerimizle yeni izleyicileri bir araya getirebilir miyiz, onun denemesi aslında… Ben ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’da da aynısını yapmıştım. Rahmetli Arif ağabeyin (Keskiner) filmiydi. Çok da önemli bir film. Benim hayatımdaki en önemli filmlerden biri. Onun da restorasyonunu Arif ağabeye destek olma adına Fono Film olarak yapmıştık. O zaman sağ olsun Muzaffer Yıldırım ile konuştuk ve filmi; 10 kopya basarak 10 sinemada vizyona çıkarmıştık. Nostalji sinemayı seviyorum. ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ • İzleyici beklentiniz nedir? Ne desem bilmiyorum. Çünkü bu, bir deneme… Şu anda işlerin ne kadar kötü gittiğini hep birlikte görüyoruz. 15 – 20 bin kişi yapar mı? Bilemiyorum… Hakikaten bununla ilgili bir öngörüm yok. Bu, bir deneme, TAFF Pictures olarak ilk defa deniyoruz. Deneyip göreceğiz. Ufak da bir marketing bütçesi ayırdık. Burada kişi sayısı falan önemli değil, yeni arkadaşlarımız, gençlerimiz böyle bir şeyle ilgilenirlerse mutlu olacağım. O zaman bunun sayısını da artırabiliriz. Türk sinemasının mihenk taşı olan çok film var. Bunlardan biri, hayatta en sevdiğim işlerden biri olan ‘Züğürt Ağa’… Bu filmlerin de tekrardan izlettirilmesi gerektiğine inanıyorum. • Bende büyük etki bırakan filmlerden biri de ‘Canım Kardeşim’dir. Sinema perdesinde izleyemedim. İzlemek isterim. Keşke olsa… Sinemalar sağ olsunlar bize kapılarını açtılar. İkisi aynı salonlarda peş peşe oynayacak. İlk defa olacak onun için ne olacağını bilmiyorum. İzleyici sayısıyla ilgili en ufak bir tahminim yok. ‘Eşkıya’ • Yeniden gösterime çıkaracağınız başka filmler var mı? Yok… Bu, bizim kendi arşivimizde olan bir filmdi. Bunun dışında başka bir film şu anda düşünmüyoruz. • Filma-Cass’ı alma hikâyeniz nedir? Ömer Vargı, gerçekten çok sevdiğim çok saydığım hem bizim büyüğümüz hem de çok önemli bir yapımcı ve yönetmen. Bizim sağlam bir sinema kütüphanemiz var. Kendi çektiğimiz 49 filmin dışında kütüphanemizi genişletmek adına başka filmler de satın alıyoruz. Şu anda 100’e yakın filmimiz oldu. Ömer de böyle bir şeyi duyunca aramızda bir konuşma geçti; “Ben artık firmayla ilgilenemiyorum. Dünyayı gezeceğim, fotoğraf çekeceğim” dedi. Ben de o zaman; “Bize devreder misin?” dedim. “Neden olmasın?” dedi. Çok keyifli bir sohbetin sonunda biz Filma-Cass’ı devraldık. İnşallah onunla da bir şeyler yapmak istiyoruz. Onu da tekrar canlandırıp oradan birkaç film yapmayı düşünüyoruz. • Bu yazın izleyici sayısı, 2022 ve 2023’ü geçmiş. Bunda ‘1 bilet alana 1 bilet bedava’ kampanyasının etkisinin olduğunu düşünüyorum. Ben öyle düşünmüyorum… Sinemanın en büyük handikabı şu oldu: Pandemiden sonraki süreçte dijital platformların atağa geçmesiyle alışkanlıklar da değişti. Evimizde o kadar süre kalınca dışarı çıktığımızda bir garip olduk. O şeyi kıran ‘Bergen’ filmi oldu. Sinemaya büyük bir açlık vardı ve ‘Bergen’ o açlığı çok güzel doldurdu. ‘Şimdi Deadpool & Wolverine’ girdi, iki animasyon filmi var. Bunların hepsi etki etti. Bu artışın en büyük sebebi Amerikan stüdyo filmlerinin yaptığı etkidir. ‘1 bilet alana bir bilet henüz tam olarak devreye girmedi ama iyi içerik olduğu zaman her zaman karşılığını alıyor. Burada asıl bu işin lokomotifleri komedi sinemasıydı. Şu anda Cem Yılmaz, Ata Demirer, Şahan Gökbakar, İbrahim Büyükak, Ahmet Kural – Murat Cemcir… Bunlar olsa aslında ben tekrar o 70 – 80 milyonluk izleyici sayılarına geleceğimize inanıyorum. Bir de melodram tabii, arada 2-3 tane de sağlam melodram yaptığımızda bu işin tekrar artacağını düşünüyorum. Fakat film sayısı çok fazla. Burada biraz dağıtımcılara iş düşüyor. Bu kadar çok film çıkmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Çıkmaması gereken filmler bile vizyona çıkmaya çalışıyor. Bunun da etkisinin çok olduğunu düşünüyorum. ‘Deadpool & Wolverine’ • Çok fazla filmin vizyona girmesi sektörü nasıl olumsuz şekilde etkiliyor? Herkes film yapıyor… Film yapmak artık çok kolay oldu ama matematiği yok. Matematiği nasıl tutturuyorlar, onu bilmiyorum ve merak da ediyorum. 10 bin kişi tarafından izlenen bir filmden para kazanmanın ve bu işi yapmanın bir anlamı olduğuna inanmıyorum. Reklam paran bile çıkmaz. Sana 10 bin kişinin getirdiği miktar 20 bin dolar, bugünkü parayla 700 bin lira para diyelim. 700 bin liraya hangimiz film çekebiliyoruz? O film, gişe yapmadığı zaman televizyon satışı da yok. O zaman para kaybediyorsun. Bu tip filmlerin yapılmaması gerekiyor. Artık izleyiciye daha doyuracak daha büyük resmi olan güzel işleri yapmamız gerekiyor. Şu an bakarsan 90 korku filmi yapılmış. Bunun en büyük örneğini biz ‘Dabbe’ serisiyle yapmıştık ama ondan sonra bir daha bunu yapmama kararı aldık. Keşke ‘Dabbe’ gibi işler olsa… 800 bin küsur kişilik gişe yaptı. Korku tarihinin yerli – yabancı iş yapan en yüksek, bir numarası ‘Dabbe’ ama Hasan Karacadağ gittikten sonra biz böyle bir işi yapmama kararı aldık. Bu arada ‘Cinnet’ diye bir deneme yaptım. O da galiba 80 bin kişi falan yaptı. ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ • Bu tarz filmler, salonları ekonomik olarak doyuruyor mu? Hiç doyurmuyor. Dua edelim ki üç tane stüdyo filmi çıktı da sinemaların biraz yüzü güldü. Yoksa inan hiçbir sinemacı çıkan bu yerli filmlerden mutlu değil. • İşin sonu nereye varacak? Saydığınız isimler, film çekmezse yeterli sayıda izleyici olmayacak mı? Muhakkak yerini bir şeylerle dolduracağız. Bu sene ‘Kardeş Takımı 2’ diye bir iş yaptık, o vizyona girecek. ‘Çakallarla Dans 7’yi yaptık, o da girecek. Bir de ‘Aşkın Yüzü’ var. Üç tane sinema filmimiz var. Biz de şu anda hep birlikte gelişmeleri takip ediyoruz. İnşallah ‘1 bilet alana 1 bilet bedava’ kampanyası tam oturur. O arada sektör biraz daha hareketlenir. • Bilet ücretlerinin ortalaması 140 lira. Bugün, bir eğlence için 180 lira yüksek bir para değil. Sinemaya gitmek şöyle bir şey ya, tek başına sinemaya gitmiyorsun, iki kişi gidiyorsun veya çocuklarınla gidiyorsan 3 – 4 kişi gidiyorsun. Onun çarpanları var; otopark var, yemek var… Zaten evden çıktığın zaman harcamaya başlıyorsun. Benzin de dâhil bunların hepsi bir gider kalemi. Tabii ki yine de sinema en ucuz eğlence. Çünkü Türkiye’de 2 – 3 bin liraya konser bileti satılıyor. Baktığında sinema gibi koskoca bir entertainment bana göre, tabii ki pahalı değil. Şu anda Türkiye’nin en büyük derdi ekonomi. Herkes her şeyden tasarruf etmeye başlıyor, sinema da bunlardan biri. İnsanlar evinde seyredebilme şansına da sahip. • Evde izliyorlar ama aynı keyfin alınabildiğini sanmıyorum. Bana göre de olmuyor. Aynı etkiyi yarattığına kesinlikle inanmıyorum. Koskoca bir perdede film izlemekle evde televizyonda seyretmek aynı değil. Evde sürekli kalkıyorsun tuvalete gidiyorsun, su içmeye gidiyorsun. Sinemada böyle bir şey yapamazsın. O iki saati dolduracak, izleyiciyi tahrik edecek doğru filmi yapmak gerek. Mesela, ‘Ölümlü Dünya’ diye bir iş yaptığımızda izleyicileri kazandık. İzleyiciler, bize o karşılığı verdi; 1 milyon 700 bin kişi geldi. Öyle filmleri yapmamız, onları çoğaltmamız gerekiyor. O zaman belki sinema tekrardan eski dinamiğine kapılır. 70 milyon izleyici yaptığımız sene 4 bin perde vardı. Doluluk oranına baktığında % 13 – 14’tü. Şu anda doğru içerikleri üretirsek sinema sayısı 2 bine de düşse bize yeter. Amerikan stüdyo filmlerinin yanında bizim içeride yapacağımız 20 sağlam proje, 20 tane milyon üstü film çıksa, bunlar bizi sinemaya tekrardan geri getirir. ‘Ölümlü Dünya’ • Bu sezon için öngörünüz nedir? Öngörüm pozitif olmasa negatif olsa ben zaten film çekmem. Yaptığımız filmlerle ilgili beklentilerimiz var. Dediğim gibi sadece beklentilerimiz var, ne olacağını çıktığı zaman göreceğiz. İlk filmimizi 6 Aralık’ta ’Çakallarla Dans 7’ ile çıkacağız. Tahmin ediyorum bu seneyi 38 – 39 milyon izleyiciyle kapatırız. • Yapımcılar bilet paylarından memnun mu? Biz şu anda memnunuz. Patlamış mısır kriziyle ilgili büyük bir sıkıntı yaşamıştık. Orada gerçekten çok mutsuzduk. Neyse ki bu çözüldü. Şu an biz mutluyuz aslında. Keşke daha çok hasılat yapılabilse. Güzel rakamlar olsa… Şu anda bilet fiyatları bana göre tamamdır. Mutlu ediyor. Kriz, derin darbe etkisi yarattı Haberi Görüntüle • “Her film vizyona çıkmamalı” diye konuştuk, sektör içinde bir otokontrol sistemi yok mu? Serbest ekonomide böyle bir şey söyleme şansına sahip değilim. Mehmet, film çekmek istiyorsa ben Mehmet’e nasıl sen film çekmemesini söyleyebilirim? Parası var ki filmi çekiyor ama bana biri bir filmi getirdiğinde; “Bunu yapmayalım, para kazandırmayacak” diyorum ama arkadaşım başka birine gidip yapabiliyor. Ben ona “Yapma” diyemem. Bu otokontrol dediğim şeyi, dağıtım şirketlerinin bu filmleri dağıtmaması gerektiğini düşünerek söylüyorum. Uzun zamandır film çıkmadığı için üç tane film hâlâ liste başı gidiyor. ‘Deadpool’ kaçıncı haftasında ama hâlâ bir numara. Neden? Film yok. Çıkan da gişe yapmıyor. Hâlâ ‘Deadpool’la o iki tane animasyon filmi devam ediyor. Hâlâ ilk üçte onlar var. Çıkan hiçbir film, bir türlü onların üstüne çıkamadı. Demek ki bu filmlerin yapılmaması gerekiyor, onu anlatmaya çalışıyorum. Ekonomisi var mı bilmiyorum, onu yapana sormak lâzım. Çıkan filmlerin ekonomiye faydası olmuyor. Arkadaşlarımız bunun matematiğini nasıl yapıyor onu da bilmiyorum. Ben yaptığımda kaybettiğim parayı sana istediğin şekilde söylerim. Her şey resmi olduğu için “Bu filmin maliyeti bu, bunu kazanmak için bu hasılatı yapmam lâzım” derim. Bizde matematik çalışıyor. Yoksa da yapmıyorum. • Aynı zamanda TÜRSAK’ın (Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı) başkanlığını yapıyorsunuz. Birçok kültürel ve sanatsal etkinliklerde yer alıyor. TÜRSAK’ın misyonunu ve vizyonunu geliştirdiniz, yükselttiniz. Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz? Vizyon hiçbir zaman bitmeyecek. Benim TÜRSAK’taki en çok önem verdiğim şey; bir kere yeni nesille doğru iletişime girmek. Örneğin seninle gittiğimiz Şanlıurfa’da ilkokul çocuklarını sinemayla, diğer kültür – sanat etkinliklerinde bir araya getirdik. Ben bu tür çalışmaları çok seviyorum. Çünkü bu insanlara da dokunmamız gerekiyor. Şanlıurfa’dan sonra Van’a gidildi. Şimdi iki etkinlik daha yapılacak; Diyarbakır var, Gaziantep var. Bunları daha da geliştireceğiz. Çünkü oralara gittiğimizde etkinliklerde çocuklar da çok mutlu oluyor. Bu insanları da doğru yönlendirmemiz gerekiyor. Çünkü onlar hayatlarında bizleri ilk defa görüyorlar. İlk defa film izleyen bile olabilir. Kaldı ki sağ olsun Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ‘1 milyon bilet’ kampanyası var. O çok faydalı bir kampanya. Orada da insanlar sinemaya geliyorlar. TÜRSAK’da bir de bizim gençlik işlerimiz var: ‘Geleceğin Sineması’ gibi… Orada da üniversite ve lise talebelerinin ilk çektiği kısa filmleri destekliyoruz. Bunları daha da geliştireceğiz ve büyüte büyüte gideceğiz. Biz her türlü projeye de açığız. Hayat o kadar zor ki dün Fransa’dan Sorbonne’u bitirmiş bir kızımız geldi. Bizim yanımızda çalışan bir arkadaşımızın kızıymış. Kız, 24 yaşında. Muhteşem Fransızca konuşuyor. Paris’te yaşamış, Sorbonne Üniversitesini bitirmiş. Kız; “Ben oyuncu olmak istiyorum” dedi. “Daha doğru dürüst Türkçe konuşamıyorsun, önce diksiyonunu düzeltmen lâzım” dedim. Herkesle konuşmayı seven ve doğruları da söyleyen biriyim ve hep şunu anlatmaya çalışıyorum; bizim yaptığımız iş kolay değil. Senin olmak istediğine talip olan yüz binlerce insan var. Herkes oyuncu olmak istiyor. Bir de bu çok sevmediğim Allah’ın cezası telefonlar bütün dengeyi ve düzeni bozdu. Herkes sosyal medya fenomeni olmak istiyor, herkes Youtuber olmak istiyor. Bu arada kazananlar var, aralarında bayağı da popüler olanlar var. • Evet ama bin kişiden bir kişi olabiliyor. Zaten biz de hep o bir kişiyi örnek gösteriyoruz. Şahan Gökbakar, 7 milyonluk gişe yaptı, her film 7 milyon olur mu? Ondan bir tane var. Nuri Bilge Ceylan diyoruz, herkes Nuri Bilge Ceylan olmak istiyor. Yahu ondan bir tane var. Sen de başka biri ol. Kendin ol. Hep taklit edelim hep takip edelim. Yeni neslin Allah, yardımcısı olsun, çok zor. • Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyan bir kız da sosyal medya fenomeni olmak istiyor. Şöhretlerin çok rahat bir yaşam sürdüğünü mü düşünüyorlar? Perde arkasında neler yaşadıklarını bilmiyorlar. Herkes sosyal medyada çok zengin çok güzel hayat yaşıyor, onlara mı kapılıyorlar? Herhalde ona kapılıyorlar. Çocuklar bir bakıyor bu adamın altında Mercedes var, BMW var. Bu adam ne yaptı? “Youtuber” diyor. Böyle de bir düşüncesi var. Ben zaten bu tip şeylere çok mesafeli olduğum için bunların hiçbirini bilerek söylemiyorum ama maalesef gelecek dünyada böyle bir şey var. • Bir televizyon programında izledim; oto tamircisi yetişmiyormuş, garson bulamıyorlarmış. Benim kızımın bir pastanesi var, biz de bulamıyoruz. Şef bulamıyoruz, garson bulamıyoruz, barista bulamıyoruz. Şimdi bakıyorum, yeni nesil, işe çağırıyorsun, “Kaç gün çalışacağım?” diyor. Çalışmanın günü mü var? “3 – 4 gün evden çalışayım” diyorlar. Pandemiden sonra bu alışkanlıklar insanların dengesini o kadar bozdu ki… “Öyle de iş yapılıyormuş”u gördüler. Bana göre yapılmıyor. Bazı şirketlerde, ABD şirketlerinde bu şekilde çalışılıyor. 3 gün ofiste 4 gün evde mesai yapanlar var. • Evden çalışmanın sonuçlarının tatmin edici olduğunu düşünmüyorum. Biz birçok şeyi çalışarak yaptık. Sen de buralara tırnaklarınla kazıyarak geldin. Ben 48 senedir hâlâ çalışıyorum. 24 sene Fono Film’de çalıştım. 24 senenin sonunda Fono Film’in patronu olabildim ama şimdiki yeni insanlar hemen Ferrari’ye binmek istiyor, hemen yönetmen olmak istiyor, hemen Kıvanç Tatlıtuğ olmak istiyor. Ve bunların kolay olduğunu zannediyorlar. Öyle değil, çalışmadan hiçbir şey olmaz. TAFF Pictures’in ortakları; Cemal Okan ile Timur Savcı • Benim gördüğüm en büyük tehlikelerden biri de şu; “Ben bir şey yapmayayım ama her şeyi yapıyormuşum gibi görünsün” düşüncesi… Bu böyle ama böyle de olmuyor. Hayat, öyle değil. Çalışmadan kimseye ekmek yok. Biz hâlâ iş yapmak için deli gibi çalışıyoruz. • Kariyerinizin 48’inci yılınızdasınız. İki sene sonra altın yılınız, 50’inci yıl için bir kutlama etkinliği düşünüyor musunuz? Ben bu tip şeyleri seven bir insan değilim. Doğum gününü bile kutlamayı sevmediğim için böyle bir işte ne yapacağımı bilmiyorum. Herkes bir şey yapmak istiyordur muhakkak ama ben bu şeyleri seven bir insan değilim. Şirkette kutlanacak diye doğum günümde hep kaçarım. Böyle şeyleri sevmediğim için büyük bir ihtimalle sessiz bir şekilde kutlarım. Eşim ve çocuklarımı alıp bir yerde bir şey yaparım. Öyle bir şey yapmayı ben düşünmüyorum ama çok insan yapmayı düşünüyormuş. Sağ olsunlar, teşekkür ederim ama bakalım. • Fono Film en köklü film şirketlerinden biri. TAFF Pictures 2013’te kuruldu. O zamana kadar 15. yılı olacak. Ben mesleğe ilk başladığım günden beri Cemal Okan adını saygınlıkla duymuşumdur. Sağ olasın… Ben aslında ailenin üçüncü kuşağıyım. Soyadımızı laikiyle taşımaya devam etmeye çalışıyorum. Bilerek birini kırdıysam hakikaten özür diliyorum ama bilmeyerek kırmışımdır: Çünkü isteyerek kimseye kötü bir şey yapmadığımı herkes bilir. Birinin mutsuzluğu hiçbir zaman benim mutluluğum olmadı. Bunun için çok çaba sarf ettim. Hâlâ da devam ediyorum. Hâlâ kirlenmemek için çok çaba sarf ediyorum. Ben neysem oyum. Ben yalan söylemeyi de beceremiyorum. Çünkü o da bir meziyet. Ben o söylediğimi unuturum sonra daha kötü rezil olurum. Onun için ben her şeyi söylüyorum, içeride de bir şey bırakmıyorum. Bizde her şey dışarıda. • Sinema sektörüne dönersek, Kültür ve Turizm Bakanlığı, izleyici sayısının artması adına ‘1 Bilet Alana 1 bilet Bedava’ ve ‘Emeklilere yüzde 30 indirim” kampanyasını başlattı. Bu konuda başka neler yapılabileceği konusunda düşünceleriniz var mı? Bana göre Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın biraz yapımcılara da destek olması gerekiyor. Bu yaptığı destekleme bütçesinin yeterli olduğunu düşünmüyorum. Çok net söyleyebilirim… Çünkü artık gerçekten maliyetler çok büyüdü. Şu anda 1 milyon dolardan aşağıda film çekilemiyor. Minimum 1 milyon dolar diyorum. 1 milyon dolara da çektiğimiz film yok. ‘Çakallarla Dans’ daha büyük bir maliyetle çekilmiştir. Düşünebiliyor musun, 1 milyon dolarlık maliyeti çıkarmak için 500 bin izleyiciye ihtiyaç var. 500 bin kişi gelmeli ki koyduğun 1 milyon doları alasın. Sineması da televizyonu da platformu da sana artı getirsin ama artık öyle büyük bir mevduat faizi var ki onu koy zaten yarısı sana ekstradan gelebiliyor. Film çekerek büyük bir risk alıyorsun. 500 bin kişi yapmazsa, 100 bin kişi yaparsa ne olacak? Gitti para, battın. Onun için “Bu işin matematiği olmalı” dedim. Film yaparken matematiğin önemi çok büyük. Bakanlığın bütçeleri biraz daha arttırması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hakikaten verdikleri paralarla hiçbir şey yapılamaz. Emekliye yapılan % 30’luk kampanya çok hoşuma gitti. Bununla ilgili çok teşekkür ediyorum. Bu önemli bir şey. Emeklileri de düşünmeleri gerçekten çok doğru bir hareket. Buradan bakanlığa teşekkür ediyorum. Tahmin ediyorum bu ay sonundan itibaren yeni sezon filmleri, büyük büyük filmler de devreye girmeye başladığında bunun etkisini daha net göreceğiz. Bu konuşmayı Aralık ayında yapmış olsaydık sana daha net şeyler söyleyebilirdim. • Başka neler söylemek istersiniz? Şimdi çok heyecanlıyız. ‘Lefter’i çekiyoruz. Çekimlerin beşinci haftasındayız. • O projenin ortaya çıkış hikayesi nedir? Can Ulkay ile bir arkadaş grubu birlikte bir şirket kurmuş. Onların projesi aslında… Bize gelip; “Bu işi beraber yapalım mı?” dediler. Biz de heyecanlandık. Baktığında Lefter Küçükandonyadis ,Türk futbol tarihinin en önemli kişiliklerinden biri. Gerçekten proje bizi heyecanlandırdı. Güzel de bir tretmanı vardı. Çok da hoşumuza gitti. Bizim bir içerik ekibimiz var, onlarla birlikte bu işi sinemada değil de dijital platformda değerlendirmemiz gerektiğinin kararını verdik. Ortaklarımızla da aynı kararda birleşince Netflix’e sattık. Film, 2025’te Netflix’te ‘Original’ olarak çıkacak. Tam tarihi belli değil, şu anda çekimdeyiz. Gerçekten çok güzel gidiyor. ‘Lefter’ • “Sinemada olsun, dijital platformda olsun” şeklindeki ayrımını nasıl yapıyorsunuz? Bizim meslekteki tecrübemizden kaynaklı. Bu içerik bir futbol kişiliği, biz de futbol seyircisinin genelde sinemaya çok fazla ilgili olduğunu görmedik. Bunun örneğini Abdullah Oğuz’un çektiği ‘Zaferin Rengi’nde görmüş olduk. Okçuluktan tut boksa kadar hiçbir spor branşındaki hiçbir iş tutmamıştır. Bunun dünyada tek bir örneği vardır. O da; ‘Rocky’dir. Bir tek ‘Rocky’ çalışmıştır, onun dışında hiçbir spor filmi çalışmadı. Bir de dönem filmi olduğu için yüksek bütçeli bir film. Risk çok büyüktü. • 25 milyon taraftarı olan bir kulübün tarihini anlatan bir filmin izleyici sayısının 250 – 300 binde kalması bana tuhaf geliyor. Bana da tuhaf geliyor ama bu böyle. Bana tuhaf geliyor ama ben bunun böyle olacağını biliyorum zaten. Abdullah Oğuz’a da söyledim. Hatta bir ara Murat Şeker de o projeyi yapacaktı. Biz yapmaması için çok büyük baskı yaptık. Baskı yapmamızın ne kadar doğru olduğunu sonra sonuçlarında da gördü. ‘Zaferin Rengi’nde de çok büyük emek var. İyi çekilmiş güzel bir iş olduğunu biliyorum ama izleyiciler ilgi göstermedi. Ben açıkçası Sayın Ali Koç’un bu kadar destek vereceğini beklemiyordum. Bütün dernekleri de harekete geçirdiler. Filmle ilgili yapılabilecek her şey yapıldı ama demek ki biz haklı çıkıyoruz. Spor filmleri çalışmıyor.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir