Karabekir’in marşını ilk yetim çocuklar okumuş | Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri

Karabekir’in marşını ilk yetim çocuklar okumuş | Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri

yazar:

kategori:

Milli Mücadele tüm hızıyla sürerken, bir yandan Ankara’da kurulan Meclis’te müstakbel Cumhuriyet’in temelleri atılıyor, bir yandan yeni Türkiye’nin filizleri Anadolu’dan yükseliyor. Bayrak kadar, halkı kenetleyecek ortak bir sese ihtiyaç var… Ulusal bir marşa… İstiklal Marşı’na…Bunun için Kurtuluş Savaşı’nın fırtınalı günlerinde, önce bir güfte, sonrasında ise bir beste yarışması açılıyor.Tekfen Vakfı’nın desteği ile araştırmacı-yazar Mehmet Altun, devlet ve özel arşivlerde, sahaflarda yaptığı araştırmalar sonucunda, 1920 yılında Maarif Vekaleti’nce açılan İstiklal Marşı yarışmasına katılan ve 100’den fazla olduğu bilinen eserlerden 11 tanesinin orijinal notalarına ulaştı. Milli marşın bestecileri arasında yer alan isimler arasında Ali Rıfat Çağatay, Ahmet Yekta Madran, İsmail Hakkı Aksoy, İsmail Zühtü Bey, Kâzım Uz, Mustafa Sunar, Lemi Atlı ve Mehmet Zati Arca gibi isimlerin besteleri yer alıyor. Marşların çoğu tek bir çalgı için yazılmış olduğundan, aralarında merhum Nevit Kodallı, Emre Aracı, Hasan Uçarsu, Özkan Manav gibi isimlerin bulunduğu günümüz Türk bestecileri, eserlerin orkestra ve koro için düzenlemelerini yapmış. Kazım Karabekir’in yarışma dışı olarak bestelediği “Türk Yılmaz” adlı marşı da, Milli Marş seferberliğine güçlü bir örnek olarak, projeye dahil edilmiş. Cumhuriyetimizin 100. yılında daimi şef Aziz Shokhakimov yönetimindeki Tekfen Filarmoni, koro, saz ve şan solistleri ile bu ilginç ve pek de bilinmeyen hikayeyi canlandıracak anlatıcılar eşliğinde, önce 25 Ekim’de Cumhuriyetimizin kalbi olan Ankara’da (CSO Ada), ardından 28 Ekim’de İstanbul’da Cumhuriyetimizin kurucusu, Ulu Önder’in adını taşıyan Atatürk Kültür Merkezi’nde seslendirecek. Milli Marş’ın öyküsünü tiyatro yönetmeni Yiğit Sertdemir sahneye uyarlarken, Meclis’teki hararetli tartışmaları Hamdullah Suphi, ya da Erkan-ı Harbiye Vekili ve Garp Cephe Komutanı İsmet (İnönü) Bey’in sözlerini ise sevilen tiyatrocularımız Ceyda Düvenci, Mert Fırat ve Yiğit Sertdemir canlandıracak. Ses sanatçıları olarak şef Masis Aram Gözbek yönetiminde MAGMA Filarmoni Korosu ve Ankara Operası solist sanatçısı tenor Faik Mansuroğlu’nun yanı sıra, saz heyetini oluşturacak ülkemiz önde gelen saz ustaları Göksel Baktagir (kanun), Yurdal Tokcan (ud) ile Ercan Irmak (ney)’ın eşlik edeceği Sumru Ağıryürüyen sahnede olacak. Yeni Şafak Pazar olarak; Mehmet Altun ile notalara ulaşma yolculuğunu ve Timsal Karabekir ile Tekfen Filarmoni tarafından seslendirelecek babası Kazım Karabekir’in “Türk Yılmaz” adlı marşını konuştuk.Notalara ulaşma yolculuğu 15 yıl önce başladı1920 yılında Milli Marş için açılan yarışmaya gelen bestelere ait notaların bulunarak bir dinleti yoluyla izleyicilerle buluşturulması düşüncesi, Mehmet Altun tarafından 2008 yılına uzanıyor. Başlangıçta kişisel bir merak olarak başlayan bu araştırma, biraz derinleştikçe, başka açılımlarla zenginleşmeye başlamış. Milli Marş’ın öyküsünü, eldeki sınırlı kaynaklara rağmen olabildiğince derin bir şekilde araştırmak ve ortaya somut bir öykü çıkartmaya çalışmak, işin pek de yabana atılmaması gereken bir yönü olduğunu fark etmiş Altun. Ancak elde edilen bilgiler zenginleşip araştırma şekillendikçe, başlangıçta fark etmediği bir eksiklik dikkatini çekmeye başlamış.Milli Marş’ın tespit edilmesi için 1920 yılında başlayan süreç, iki farklı aşamada ilerlemiş. Bunların birincisi güftenin seçilmesiydi ki, bu konuyla ilgili kaynaklar daha somut bir tablo sunuyor. Yarışmaya katılan şiirler ise ortadaydı. Bu şiirleri okumak, değerlendirmek, bunlar arasında mukayese yapabilmek olanağı mevcuttu. Yarışmanın ikinci süreci, besteyle ilgili olan kısmıydı. Mehmet Akif’in yazdığı şiirin üzerine bir beste yazılması söz konusu olduğunda, Anadolu’nun dört bir yanından yüz kadar beste önerisi gelmişti. Gelen notalar, arşiv belgelerinden anlaşıldığına göre, bir torbaya konulmuş ve yıllar boyu sürecek bir seçim maratonuyla birlikte oradan oraya sürüklenip durmuş. Altun, Milli Marş’ın öyküsüyle ilk ilgilenmeye başladığı sıralarda, notaların küçük bir bölümünü basılmış olarak çeşitli kitap ve ansiklopedilerde bulmuş. Ancak, güftelerden farklı olarak, Altun’a bu notalar hiçbir renk vermemiş. Nota okumayı bilmeyen bir kişi için bu belgeler, birer evrak olmanın ötesinde bir anlam taşımamış. Projenin ana fikri de böyle bir eksiklik ve ihtiyaçtan çıkmış. Bu noktada, iki temel hedef ortaya çıkmış Altun için. Birincisi, tüm olanaklarıyla yarışmaya katılan notaların peşine düşmek, ikincisi de bulunan notaları bir dinletiye dönüştürmek.Hem tarih çalışması hem de belgeselAltun, bulduğu notaları nasıl dinletiye dönüştürmeye karar verdiğini şu sözlerle aktarıyor: “15 yıl önce tesadüf eseri ulaştığım notaları o zaman Tekfen Holding Kurumsal İletişim Koordinatörü, bugün Tekfen Vakfı Genel Müdürü olan Dori Kiss Kalafat’a gösterip, ‘Biz bu notaları araştıralım. Belki başka notalarda vardır’ dedim. Dori’nin bu öneri çok hoşuna gitti. O zamanlar Cumhuriyet’in 85. yılıydı. Sözleri aynı besteleri farklı olan hem bir tarih çalışması hem de belgesel niteliği taşıyan bu notaları çoğaltmak için araştırmayı derinleştirmeye karar verdik. Bir ekip kurdum. Zamanımız da dardı. Başbakanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisi arşivi, özel arşivler, bakanlık arşivleri, Milli Kütüphane… Bakabileceğimiz her yere baktık, özel koleksiyonları da devreye soktuk. Notaların bir kısmı zaten kitaplarda yayınlanmıştı bir kısmını da arşivden bulduk. Bugün hep bir ağızdan söyldiğimiz Osman Zeki Üngör’ün marşıyla birlikte toplam 12 tane nota oldu. Notaları bulmak aslında işin başlangıç noktasıydı. Bulduğumuz o 11 nota orkestra tarafından çalınacak durumda değildi. Orkestra için düzenlenmesi gerekiyordu. Onun için de o dönem 11 tane çağdaş Türk bestecisi bu işe gönüllü oldular. Hasan Uçarsu müzik danışmanımız oldu. Onun da ilişkilerini kullanarak çeşitli bestecilere bu notaların düzenlenmesini teklif ettik. Notaların bir kısmı marş, bir kısmı ise Türk musikisi formundaydı. Öyle olunca ud, kanun, ney gibi geleneksel sazlarla icra edilen bestelerimiz oldu. Bir tane bestemizi de solo piyanoolarak bıraktık. Üç tanesi de koro eşliğinde söylendi. Kazım Karabekir’in bestesini de projeye dahil ettik. Çünkü yarışmanın bir parçası değildi ama hikayenin önemli bir parçasıydı. İlkini Cumhuriyetimizin 85. yılında gerçekleştirdiğimiz konserLütfi Kırdar’da yapıldı. Bu projenin belge değeri olduğu şüphesiz. Milli Marşımızın hikayesi özgürlük mücadelesinin paralel bir hikayesidir.”Kazım Karabekir’in yarışma dışı olarak bestelediği “Türk Yılmaz” adlı marşının da, milli marş seferberliğine güçlü bir örnek olarak projeye dahil edildiğini söyleyen Altun, “Kazım Karabekir şüphesiz çok değerli bir komutan ve Kurtuluş Savaşı’nın olmazsa olmaz bir parçası” ifadelerini kullanıyor. Altun, “Kazım Karabekir’i sadece bir asker olarak değerlendirmemek lazım. Şehit düşen askerlerin çocuklarını sahiplenmesi, o çocukların bakımı için yaptıkları, sosyal açıdan o bölgeye kattıkları, hümanist yönüyle Kazım Karabekir müthiş bir insan. Sadece iyi bir komutan değil aynı zamanda güçlü bir lider. Onun aynı zamanda müzik bilgisine sahip olması ve böyle bir projeye de müzikal anlamda katkıda bulunması o dönem için ekstra bir durum” ifadelerini kullanıyor. Timsal KarabekirTürk Yılmaz Marşı’nı dinlerken heyecanlandık İstiklal Marşı Yarışması’na babası Kazım Karabekir’in “Hür Vatan” isimli marşla katıldığını belirten Timsal Karabekir, Hür Vatan Marşı’nın güftesi ve bestesinin de Kazım Karabekir’e ait olduğunu söylüyor. Hür Vatan Marşı’nın yanı sıra Türk Yılmaz Marşı’yla da katıldığını dile getiren Karabekir, “Hatta enteresan bir şey, geçtiğimiz yıllarda vakfımızda Kazım Karabekir’in çocukları tarafından taş plağa okutulmuş olarak elimize geçti. Kazım Karabekir’in çocukları dediğimde Doğu’da yetim kalan yedi bine yakın evlat. Onların orkestraları bu marşı dile getirmiş” şeklinde anlatıyor. Tekfen Filarmoni tarafından Cumhuriyetimizin 100. yılında babasının bestelediği Türk Yılmaz Marşının seslendirilecek olmasından dolayı çok mutlu olduğunu dile getiren Karabekir, Marşta sadece “Hür yaşar, Hür ölürüm” yerine “Her yaşar, Her ölürüm” şeklinde kaleme alındığını söylüyor. Tekfen Filarmoni bestesini dinledik, çok heyecanlandık. Çok mutlu olduk” ifadelerini kullanan Karabekir, “Kazım Karabekir’in başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere o ilahi kadronun bize emanet ettiği, muazzam bir mirasa sahibiz. Dolayısıyla o gününü heyecanını asla kaybetmemiz lazım ve bütün Türk evlatlarının kenetlenmesi ve bu vatana sahip çıkması lazım. Yani o günün şartlarında çok yokluk durumundaydık. Biz Cumhuriyetin kuruluşuna tanık olan bir milletiz. İstiklal harbimiz bir mucizedir. Her Türk evladına beşikten mezara kadar Türk vatanına, Türk bayrağına, ezanına sahip çıkmak hepimizin borcudur” diyor.Klasik müzikte sürdü-rülebilir bir anlayış: O da Tekfen Tekfen Filarmoni geçtiğimiz yıl, kuruluşunun 30. yılında klasik müzikte sürdürülebilir bir anlayış ile ve yepyeni bir model olarak O da Tekfen’i hayata geçirdi. Tekfen Vakfı’nın müzik tutkusunu oda müziğine taşımasıyla hayat bulan “O da Tekfen”, Boğaziçi Üniversitesi iş birliğinde Albert Long Hall’de gerçekleştirilen ilk sezonunda yaklaşık iki bin genci klasik müzikle buluşturdu. Paydaşların elindeki imkânlarını ortaya koyduğu “imece usulü” iş birliklerine dayanan O da Tekfen, ilk sezonda gördüğü ilgiye istinaden yeni iş birlikleri ile güçlenerek, yeni sezonda farklı festival ve mekânlarda yoluna devam ediyor. O da Tekfen, bu yıl sezonu 18 Ekim’de Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’de vereceği konserle açacak. O da Tekfen, başta öğrenciler olmak üzere binlerce konuğunu; bu yıl 8 Kasım, 15 Kasım, 29 Kasım, 13 Aralık, 27 Aralık’ta Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’de, 20 Aralık tarihinde de Galatasaray Üniversitesi’nde oda müziğiyle buluşturacak. O da Tekfen önümüzdeki yıl da; 15 Şubat tarihinde de Dame de Sion Fransız Lisesi’nde, 13 Mart, 20 Mart, 3 Nisan, 24 Nisan ve 8 Mayıs tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’de klasik müzik severlerlerle buluşmaya devam edecek.Paylaşarak yeni bilgiler edinebilirizŞair-yazar Levent Ağaoğlu, çocukların okuma alışkanlığı kazanması için okuduklarını arkadaşlarıyla konuşarak, yazarak paylaşmalarını söylüyor. Ağaoğlu, “Arkadaşlarımızın okuduklarından da paylaşımlar yoluyla yeni bilgiler edinebiliriz” ifadelerini kullanıyor.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir