Ölüm kesindir, hayat değil! | Yeni Şafak Kitap Eki Haberleri

Ölüm kesindir, hayat değil! | Yeni Şafak Kitap Eki Haberleri

yazar:

kategori:

Metin Ceyhan1944 senesi, II. Dünya Savaşı tüm hızıyla devam ediyor. Bulgaristan, Almanya ile birlikte hareket eden bir ülke ama orada durumlar biraz karışık. Sosyalist partizanlar çok güçlenmiş durumda ve Bulgar Krallığının sonu adım adım yaklaşıyor. Türkiye savaşa girmiş değil ama bütün gelişmeleri çok yakından takip ediyor, çünkü tehlike burnunun dibinde. “Gün Yıldızı” kod adlı Mustafa İzzet adlı Türk casusu, sahte bir Bulgar kimliğiyle sızdığı ülkede olan biteni üstlerine rapor ediyor. Bir tarafta iyice güçten düşen Krallık yanlıları, bir tarafta ülkede güçlü bir askerî varlığı olan Naziler, bir tarafta da sosyalist devrimciler büyük bir güç mücadelesinde. Ancak bu üç güç odağının mücadelesinde asıl şaşırtıcı olan, ülkedeki Türk istihbarat elemanlarına yönelik üst üste düzenlenen suikastlar. Kitabın kahramanı “Gün Yıldızı”, bir yandan rutin istihbarat faaliyetlerine devam ederken diğer yandan da suikastların arkasında kimin olduğunu tespit etmeye çalışıyor.ÜÇLEMEYE DOĞRUHamdi Akyol’un “Koza-Tırtıl-Kelebek” üçlemesinin ikinci kitabı Gün Yıldızı. İlk kitap olan Kurt Gölgesi’nde okurlar, soğuk savaş döneminin en gerilimli yıllarında, 1968’te Bulgaristan’da casusluk faaliyeti yürüten Rüstem adlı kahramanın başından geçen maceraları okumuştu. O kitabı okuyanların hatırlayacağı üzere, en az ana kahraman Rüstem kadar ilgi çeken çarpıcı bir karakterdi Gün Yıldızı. Bu türden seri kitaplarda zaman akışı genellikle ileriye doğru seyrettiği hâlde, bu sefer çeyrek asır geriye gitmiş yazar ve ana kahramanı da değiştirmiş. Bu yönüyle, özellikle sinema alanında gördüğümüz “spin-off” tekniğinin edebiyattaki bir örneği olarak görebiliriz Gün Yıldızı’nı.Yine Kurt Gölgesi’ni okuyanların hatırlayacağı üzere, Hamdi Akyol bilindik casus edebiyatı türünün ötesine geçen, kendine özgü bir yazım tekniği sergilemişti. Kitapta yer alan karakterlerin, bağımsız bölümlerdeki anlatıcı yöntemiyle geçmiş hikâyelerini okumuş, bu karakterleri bulundukları noktaya getiren detayları öğrenmiştik. Akyol bunu yaparken, karakterlerin aile geçmişlerinin derinliklerine kadar uzanmış, Balkan coğrafyasının Türklerin hâkimiyetinden çıkışının da hikâyesini anlatmıştı. Bu bakımdan, okurun bilindik bir casusluk romanının ötesinde, bir tarih, hatta yakın tarih romanı okuduğunu söyleyebiliriz. Ancak Gün Yıldızı’nda bu tarihsel derinlik, Kurt Gölgesi’ne kıyasla epey bir geriye uzanıyor. İlk kitapta 1870’lere kadar giden geçmiş hikâyeleri bu sefer 1400’lerin başına, Fetret Devri’ne kadar gidiyor. Ancak esas düğüm 1683 Viyana Kuşatması. Bu da kitabın tarih aralığının bir hayli geniş olması sonucunu doğuruyor.Son olarak bu kitaba dair söylenebilecek en önemli unsur, sadece tarih ve casusluk temalı olmanın ötesinde, güncel göndermeler de içermesi. Buna dair söylenecek en küçük detay bile “spoiler” hükmünde olacağından, bu kadarı ile yetinelim.Soluk soluğa okunan, okuru dil olarak hiç yormayan ve hep bir sonraki sayfada ne olacağını merak ettiren, geçmişten günümüze kadar uzanan göndermeleriyle sürprizlerle dolu bir eser, Gün Yıldızı. Eğer daha önce okumamışsa, Kurt Gölgesi’ni takiben okunması tavsiye olunur.Krallar ayakta ölürFik Meijer akıcı ve anlaşılır bir üslupla imparatorların kişisel tarihlerini anlatırken, aynı zamanda Roma İmparatorluğu’ndaki siyasi entrikaları ve dramları çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor. Roma İmparatorlarının son günlerini antik tarihçilerin kaleme aldıkları eserlerden hareketle anlatan kitapta ayrıca imparatorlarının soy ağaçları ve haritalar yer alıyor.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir