Başlıktaki söz size tanıdık geldi mi? Eminim ki, bu mısradan habersiz olmak mümkün olmasa gerek. Bizi köye götüren ya da köyü bize getiren bir mısra bu. Gidemeyecek olsak bile o köyün bize ait olması da önemli. Bize köyden haber veren, köyü hatırlatan şair Ahmet Kutsi Tecer’in meşhur şiiri orda, uzakta bir köyün varlığından, o köyün bize ait olduğundan dem vuruyor.Köyün uzakta bizi kucaklamayı bekleyen, tarlasıyla, bahçesiyle, yaylasıyla, kışlasıyla, metruk evleriyle saklı bir vatan adeta. Zamanla değeri ve önemi kaybolmuş gibi görünse de bize toprağı, eskiyi, üretmeyi anlatıyor, ne olur gel diyen bir davet var. Çalışan nüfusun artışı, şehirleşme gibi faktörler yüzünden zamanla ıssızlaşan, sessiz vatana dönüşen bu toprakların hep bizi özlemle beklediğini, orada kaç gün geçirirsek geçirelim yetersiz olduğunu kim inkâr edebilir.Orda bir köy olduğu doğrudur ancak orasının bizim köy olduğu gerçeği tartışılır. İhmal edilen, unutulan köylere gereken önem ve değer vermediğimizi köylüyü küçümseyen bir düşünceden de anlıyoruz. Terk edilen köylere paralel olarak şehirlerin giderek büyümesi iki ayrı problemi birlikte doğurdu. Bir yanda şehirler içinde insanlar eğitim, sağlık, ulaşım ve benzeri hizmetleri alması amaçlansa da nüfus artışı karşısında yetersiz kalındı. Köyde az da olsa üreten insanlar şehirde tüketen hale geldikçe bu değişim başarıyla yönetilemedi.Oysa ki, köyün geleceği için kafa yorulsaydı, stratejiler üretilseydi, bugün köylerin her birinin üreten üslere dönüştüğünü konuşuyor olacaktık. Marketlere bağlı olarak tüketici haline getirilen şehirlerin büyütülmesi yerine köyleri büyütebilseydik keşke. Tarlaların ve bahçelerin miras yoluyla bölünmesinin kanunla önüne geçilmek istendi ama bu düzenlemenin yeni problemleri beraberinde getireceği hesaplanmadı. Belki kağıt üstünde bölünmedi ama hisse bazında küçülen toprak köylüyü bir nesil sonrası beslemeyeceği çok belliydi.Köyde yaşamayı seçen bir vatandaşın bölge şartlarına ve ürettiği ürünlere göre yeterli olup olmadığı araştırılmadı, tespit edilmedi. Açıkçası köy ve köylü kaderine terk edildi. Köyde ekip biçen, hayvan sahibi olanların bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az miktarda olması ve bu kesimin de daha ağır şartlarda bu faaliyetlerini sürdürmesi karşısında çare üretilemedi. Mesela Karadeniz bölgesi için konuşacak olursak, fındık veya çay gibi ticari ürünü olmayan kırsal bölgelerde üretim her geçen zamanda yok olmaya doğru gidiyor.Peki, bütün bu problemlerin bir başkentten, bir merkezden yürütülmesini beklemek hayalden öteye gitmez. Kooperatifleşme de her ne kadar öve öve bitiremesek de köylüye derman olamıyor. Köyler için fon ve kaynak oluşturmak da doğru yönetilmediği ve sonuç odaklı harcanmadığı müddetçe fayda sağlamayacaktır. Yerinde çözüm üretmek ve köy kalkınma modelleri üzerinde çalışarak, köylünün katılımını sağlayacak model projelerin geliştirilmesi gerekiyor. Bugünkü yerel yönetim anlayışı ve görev tanımları da bu yerinde çözüme oldukça uzaktır.Devletin köylere yaptığı yatırımların bile doğru denetlenemediği için köylüye eziyete ve azaba dönüştüğüne bizzat şahit oldum. Mesela köyümüze yıllardır yapımı devam eden içme suyu projesinde kanal inşası ihalesini alan firmanın köylünün sabrını zorladığını, zaten kısıtlı olan tarım arazisini berbat ettiğini de gördüm. Köye yapılacak herhangi bir yatırımda köylünün arazisinin nasıl hor kullanıldığını, firmanın başına buyruk hareket ettiğiyle ilgili şikayetleri de çok duydum.Devlet eliyle yapılan projelerde çalışanların da bölgeyle alakasız kişilerden seçildiğini gördüm. Köye yapılacak yatırımda köylü eğer gözetilirse toprağın üzerindeki tahribat bu denli büyük olmaz. Eskiden bakanlığın tabelasında köy işleri ibaresi vardı. Bu ibare köye götürülecek hizmetlerin bakanlık düzeyinde etkin bir şekilde yürütülmesi gerektiğini anlatıyor. Ne yazık ki, bu ibare köyleri kalkındırmış ve geliştirmiş değil. Gönül ister ki, köy işleri bakanlığı diye ayrı bir bakanlık olsa ve köyler bu sayede üreten yerler haline gelse.En başta da söylediğim gibi, başkentte ve siyaset uhdesinde bir beklenti çözüm değil hayalcilik olur. Ama ülkemizin gerçek kalkınması ve büyümesinin zenginleri daha zengin etmekten değil, köyleri geliştirmekten geçtiğini unutmamak gerekir.GÖZÜME TAKILANLARÖzel laboratuvar için fiyat düzenlemesi Gıda kontrol laboratuvarlarının çalışma şartları yeniden düzenlendi. Buna göre bakanlığın kayıt sistemlerini özel gıda kontrol laboratuvarları da kullanılabilecek. Özel gıda kontrol laboratuvarı için tek işyeri açma ve çalışma ruhsatı geçerli olabilecek. İllerdeki özel özel gıda kontrol laboratuvar sayısı sınırlandırılabilecek. Bu laboratuvarlar bakanlıkça belirlenen ücretlerden daha düşük fiyatta analiz hizmeti veremeyecek. Tohumsuz fındık üretildi Türk fındığı Türkiye’de ilk defa laboratuvar ortamında aynı genetik özelliklerde üretildi. Giresun’daki Fındık Araştırma Enstitüsü doku kültürü laboratuvarında bitkinin kendi genetik materyalinin aynısını klonal şekilde yapan uzman ekibin çalışması sayesinde yerli fındığımız tohum olmadan seri olarak çoğaltılabilecek ve fidancılık sektörüne önemli katkı sağlanacak. Yerli bitki için yerli tohum Yerli bitki ıslahı ve geliştirme çalışmalarının sürdüren Tarım ve Orman Bakanlığı bu yıl 51, toplam 1004 bitki çeşidini tescil ettirdi. Çalışmaların devam ettiği Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) bünyesindeki laboratuvarlar sayesinde ülkemizde kullanılan tohumların yüzde 97’si Türkiye’de üretilip 117 ülkeye tohum ihraç ediliyor.Börek lezzetinde çorbaGaziantep börek çorbası koyun eti, nohut, süzme yoğurt, yumurta ve börek adı verilen kavrulmuş kıyma ve soğanla hazırlanan küçük hamurlardan oluşur. Üzerine naneli ve karabiberli yağ dökülerek servisi yapılır. Malzemeler (5-6 kişilik) Börek için: l 150-200 g kıyma (koyun eti) l 1,5-2 su bardağı un l 1 adet soğan l 1-2 yemek kaşığı sadeyağ / zeytinyağı l 1 çay kaşığı karabiber l ½ tatlı kaşığı tuz Yemek için: l 300-500 g kuşbaşı et (koyun eti) l ½ -1 su bardağı nohut l 2-4 su bardağı süzme yoğurt l 2-4 yemek kaşığı sadeyağ/ tereyağı l 1 adet yumurta (isteğe göre) l 1 yemek kaşığı kuru nane l ½ çay kaşığı karabiber lTuz (isteğe göre) Yapılışı: Kuşbaşı et tencereye konularak üzerini birkaç parmak aşacak şekilde su eklenip kaynatılır. Kaynarken oluşan köpükler (kefler) kaşıkla alınarak atılır. Köpüklerin alınması yemeğin suyunun berrak olması açısından oldukça önemlidir. Köpükler alındıktan sonra, bir gece önceden ıslatılan nohut ve tuz ilave edilerek yumuşayıncaya kadar pişirilir. Börek adı verilen soğanlı kıymalı hamur parçalarını hazırlamak için soğan ince kıyılır. Kıyma, geniş bir tavada yarım fincan su ile iyice kavrulur. Suyunu çeken kıymaya soğan, 1 yemek kaşığı tereyağı / sadeyağ ve yarım tatlı kaşığı tuz ilave edilerek soğan şeffaflaşıp yumuşayıncaya kadar kavrulur. Üzerine karabiber ilave edilerek soğumaya bırakılır. Un, tuz ve su ile sert bir hamur hazırlanıp 15-20 dakika dinlendirilir. Hamur iki parçaya bölünür.Bir tatilden daha fazlası: Kuzey KıbrısKuzey Kıbrıs, ziyaretçilerine deniz-kum-güneş tatilinden daha fazlasını vadediyor. Zamanın adeta durduğu Kapalı Maraş’ı gezmek, Bella Pais Manastırı’dan Akdeniz’e selam göndermek, Girne’de güneşi batırmak, Caretta kaplumbağalarıyla beraber yüzmek. Sonbahar için tatil planı olanlara küçük bir tavsiye, Kıbrıs gerçekten bir tatilden daha fazlası…İstanbul’daki incir ağaçları Filistin’i hatırlatıyor “Şiir yazmak bitmeyen, sürekli yenilenen bir hayattır” ifadelerini kullanan Filistinli şair Semir Atiyye, “Eğer şair dünyadan göçerse, şiirleri insanların kalplerinde ve dillerinde yaşamaya devam eder, ölmez. Gün batımını seyrederken bana ince ve zarif mısralar ilham verir, acı veren haberleri izlerken ise şiirlerim mürekkeple değil kanla yazılır. İstanbul’daki evimizin yakınında büyüyen incir ağacı bana Filistin’deki köyümüzdeki incir ağaçlarını hatırlatıyor. Tüm bu duygular, düşünceler ve hayaller birleşerek şiirlerimi oluşturuyor” diyor.Tarımsal zenginliklerimizi markalaştırmak önemliDaha önce pek kimsenin bilmediği bir ürün, doğru strateji, inanç ve kararlılıkla nasıl ulusal bir markaya dönüşebilir? Bir kişi, bir şehrin, hatta bir ürünün dünya markası haline gelmesine öncülük edebilir mi? Birecik patlıcanının tanıtım hikayesi, bunun mümkün olduğunu kanıtlıyor. Bir zamanlar sadece Birecik ve çevresinde bilinen Birecik patlıcanı, bugün Türkiye’nin en prestijli restoranlarının menülerinde gururla yer alıyor ve artık neredeyse herkes bu eşsiz lezzeti tanıyor.
Bir yanıt yazın