Pazar gününün omzuna rahatça yaslanabilirim | Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri

Pazar gününün omzuna rahatça yaslanabilirim | Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri

yazar:

kategori:

Bu hafta pazara ters bir köşeden, Jean- Paul Sartre’ın Bulantı kitabındaki şu satırlar üzerinden bakalım: “Gevşek ve cılız yüzlüdür bu insanlar. Yarın’dan başka, yani bir diğer bugün’den başka bir şey düşündükleri yoktur; çünkü yalnızca tek bir gün vardır kentlerde, her sabah, öteki sabahlar gibi beliren tek bir gün. Pazar günleri, tek günlerini birazcık allayıp pullarlar o kadar.” Sartre’ın meşhur romanındaki bu ifadeler, daha doğrusu karakteri Roquentin’in sözleri her ne kadar sert olsa da belki de “bugün” dışında da düşünmek konusunda bize katkı sağlayabilir. Zamansal olan günleri bir yana bırakıp, biz yazar Güzide Ertürk’le “pazarlar” ve düşündürdükleri üzerine konuşmaya başlayalım…Ertürk’e ilk sorumuz malum: “Klasik bir pazar gününü tarif eder misiniz?” Yazar şöyle anlatıyor rutinini: “Pazar günlerini klasik kılan tek özellik alarm zillerinin çalmıyor oluşu. Gözlerimin kendiliğinden açıldığı, dakikalarla yarışmadığım, bir yerlere geç kalmadığım sabahlar daha anlayışlı bir günü önüme seriyor olsa da sorumluluklarımdan feragat etmiyorum. Yan odadan gelen, bir ‘anne!’ sesi, ansızın çalan telefon, kapıda beliren misafir o günlerin en belirgin renkleri. Geçen haftadan biriken işler, önümde bekleyen günlerin getirecekleriyle çakışınca biraz geriliyor olsam da acele etmeden hareket edeceğim konusunda kendime söz veriyorum.”Bugün bir can simidiErtürk’ün pazarları sıkıntı olmaktan kurtaracak önerisi bu günü “sıkıntı” olarak görmekten vazgeçmek. Ertürk, “Pazar günlerini ‘sıkıntı’ olarak görmekten vazgeçerek işe başlayabiliriz. Pazar günleri, can simidi gibi, boğulmamak için ona tutunmalıyız. Zor geçen haftaların kurtarıcısı, yetişmeyen projelerin bitirildiği sonsuz gecelere açılıyor. Okunması gereken kitaplar, yazılması gereken yazılar, dönem sonu projeleri pazar akşamları bitmiş oluyor. Aynı zamanda sakin vakitler vaat ediyor. Eğer onu sıkıntı olarak göreceksem sadece hastanelerin kapı duvar oluşunu, doktora kolay ulaşamamanın getirdiği sıkıntıyı öne sürebilirim. Evde biri ağır hastaysa, pazar günleri kabusa dönüyor ve bir an önce hafta başının gelmesini bekliyorum. Ama bu durum nadir yaşanıyor” ifadelerini kullanıyor.Sizce hangisine karar verelim?Sıradaki sorumuz filmlerle alakalı: Sizce pazar günü izlenecek en iyi film hangisidir? Ertürk, bugünün biraz da “birliktelikler” günü olduğuna işaret ederek “Buna tek başına karar vermek haksızlık olur bence” diyor. Sonra da şöyle devam ediyor: “İzlenecek film çok iyi seçilmeli. Bana sorarsanız ben şimdiye kadar hiç izlemediğim bir filmi seçerim. Beğenmesem de inadına sonuna kadar izlerim. Ama arkadaşlarımdan biri komedi filmi izlemek isteyebilir, eşim tercihini klasiklerden ya da aksiyondan yana yapar. Çocuklarsa animasyon ister. Sizce hangisine karar verelim?”“Mecburen” okumakErtürk, pazar günü okuduğu kitapların ise pek iç açıcı olmadığını söylüyor. Öğrenciliğine devam ettiği için uzun yıllardır pazar günü okuduğu kitaplar ya ders kitapları ya da ders notları oluyormuş. Yazar hepimiz için tanıdık olan hissi, “İçinde dünyanın en harikulade bilgileri saklı olsa da bir yazıyı ‘mecburen’ okumak kadar insana sıkıntı veren bir his yoktur” cümlesiyle açıklıyor.Taze bir çiçek gibi kokan anılarErtürk’e en iyi ve en kötü pazarını sorduğumuzda bize en taze anılarından biriyle, en uzak anılarından bazılarını anlatıyor: “En taze ve en güzel pazar gününü geçen hafta kardeşim sözlenirken yaşadım. Belki bundan önce sayısız güzel pazar günleri yaşamışımdır ama şu an bu güzel anı, taze bir çiçek gibi buram buram kokuyor. Çocukken yaşadığım pazar günlerini ‘kötü’ olarak değerlendirebilirim. Ertesi gün okulun başlayacağını bilmek içimde tuhaf bir his oluştururdu. Ama özellikle kötü bir anıyla pazar günümü hiç eşleştiremedim.” Pazarları “maalesef” çalışanlarYazarımız pazar günleri çalışanlardanmış. Hatta bu soruyu yönelttiğimizde “maalesef,” diyerek, “hem de çok çalışıyorum” diye devam ediyor. Ardından da, “Yazılar, dersler, ev işleri… Eğer pazar gününü hakkıyla geçirebilirsem, haftaya rahat başlıyorum. Pazartesi alarmım yeniden çaldığında her şey tıkır tıkış işliyorsa bunu pazar günkü çalışmalarıma borçluyum” ifadelerini kullanıyor.Kuş cıvıltılarıyla dolu bir kasabaPeki acaba, Ertürk’ün özellikle pazar günü görmek istediği arkadaşları var mı? Ertürk şunları aktarıyor: “Zamanla ailemizin bir parçası hâline gelen dostlarım, pazar günlerime dahil oluyor. Amerika’ya taşındığım ilk yıllardan bu yana en zor ve en güzel günlerimde yanımda olan Syed ailesiyle buluşmak pazar günlerimi canlandırır. Kimi zaman evlerde buluşuruz, kimi zamansa yeni açılan bir kafeyi birlikte keşfederiz. Arkadaşım Saman Syed, benden yıllar evvel Oregon’a taşındığı için şehri köşe bucak onunla birlikte gezdim. Hem kardeş hem de iyi bir dosttur. Dünyaya bakış açısı ufkumu açar. Onun dışında Albany’de yaşayan yakın ailemiz de pazar günlerimizi değerli kılıyor. Pazar günleri, bütün randevularımızı ve programlarımızı iptal edip Portland’a bir buçuk saat mesafede olan Albany’e gitmişliğimiz çoktur. Sessiz, sakin, kuş cıvıltılarıyla dolu bir kasabada onlarla geçirilen bir akşamüstü, ideal pazar günleri arasındadır.”Şehrin kitapçısı ve “Uykulu Derviş” kahvesiAmerika’da yaşayan yazarımıza pazar günlerinin favori mekânını sorduğumuzda ise yaşadığı şehir olan Oregon’un kitapçısını ve iki farklı kafeyi anlatmaya başlıyor. Gelin ondan dinleyelim: “Pazar günlerine yaraşan üç mekânım var: Şehrin kitapçısı Powells, Pasifik Okyanusu ve Elephants isimli bir kafe. Oregon’a ilk kez, aile ziyareti için gelmiştim ve sevgili dostlarımız bizi bu üç mekâna götürmüştü. Aradan yaklaşık on yıl geçmesine rağmen bu üç yerden vazgeçemedim. Nedenine gelirsek; birincisi bu üç mekân da bana gelecek hakkında güzel şeyler fısıldıyor. Okyanusun kendine özgü esrarengiz bir huzuru var. Devasa dalgaları ayağınıza çarparsa soğuktan irkiliyorsunuz. Soğuk suyun kış mevsiminde ayaklarımı yaktığı oluyor. Bazen yanınızdan geyikler geçiyor, sis her yanı kaplıyor. Evimize bir saat uzaklıktaki okyanus kıyısında günleri unutabilirsiniz. Powells kitapçısıysa aile üyelerine hitap eden bir mekân. Çocuklar, çocuk bölümüne, eşim ikinci kata gidiyor. Bense, o gün nereye denk gelirsem o kata çıkıyorum. Elephants’daki ‘Uykulu Derviş’ kahvesini çok seviyorum. Yolum oraya düşerse, akşam vakti bile olsa mutlaka kahvesini içerim.”Anlayışlı bir dostVe geldik son soruya: “Pazar günü bir insan olacak olsa nasıl biri olurdu?” İşte Ertürk’ün yanıtı: “Dertlerimi dinleyen anlayışlı bir dost. Sadece dinlemekle de kalmıyor, onlar için çözüm yolları, çıkış kapıları da gösteriyor. Hastaysam, yatakta uzanmama, biraz dinlenmeme izin veriyor. Sanki diğer günler hasta olmama izin yokmuş gibi bir hisse kapılıyorum çünkü dinlenmek gibi bir lüksüm olmuyor. O sebeple pazar gününün omzuna rahatça yaslanabilirim.”Rauf Yekta mûsikîmizi ilim kabul ediyorMehmet Öncel ve Muhammet Ali Çergel’in birlikte hazırladığı “Türk Müzikolojisinin Kurucusu Rauf Yektâ Bey” eseri Ketebe Yayınları aracılığıyla okuyucuyla buluştu. Akademisyen Mehmet Öncel, kaleme aldığı biyografi makaleleri, müzik nazariyatına dair karşılaştırmalı analizleri ve geliştirdiği Türk müziği teorileriyle Rauf Yektâ Bey’i, mûsikîşinas çağdaşlarından ayıran en büyük vasfının Türk mûsikîsini önemli bir ilim dalı olarak kabul etmesi olduğunu söylüyor.Denek hayvanlar için uzayda alternatif bir dünyaEsra Bulut’un “Ay Kâşifi: Pelikanım Peli” kitabı, Timaş Çocuk etiketiyle okurlarıyla buluştu. Kitap, Peli ve arkadaşlarının Ay’a yaptığı macera dolu yolculuğu anlatıyor. Bulut, “Kitapta dostlukla beraber iklim krizi ve denek olarak uzaya gönderilen hayvanlara da değinmek istedim. Bu yüzden denek olarak gönderilen hayvanlar için uzayda alternatif bir dünya kurdum” diyor.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir