Senaryosunu Melis Civelek ve Zeynep Gür’ün kaleme aldığı, kreatif danışmanlığını Zeynep Günay’ın yaptığı, yönetmen koltuğunda Nezaket Coşkun’un oturduğu ‘Sandık Kokusu’nun başrollerinde Özge Özpirinçci, Demet Akbağ, Metin Akdülger, Necip Memili, Meriç Aral, Seda Türkmen, Levent Can ve Uğur Yücel gibi başarılı isimler yer alıyor. ‘Sandık Kokusu’nda ‘Adnan’ karakterine hayat veren Levent Can, Habertürk’e hem dizi, hem de sanat hayatıyla ilgili açıklamalarda bulundu. ‘Sandık Kokusu’ndan gelen teklifi kabul etmenizde en önemli etkenler neler? Senaryoyu okuduğunuzda ilk ne hissettiniz? Dizinin senaryosunu ilk okuduğumda bu sezon varlığını sürdüren diziler içinde hepsinden farklı bir hikâye yapısına sahip olduğunu gördüm. ‘Adnan’ karakteri de bugüne kadar işlenmemiş bir aşk hikâyesine sahipti. Evet, ‘Adnan’ ve ‘Irmak’ aşkının hiç kabul edilebilir bir tarafı yoktu fakat nereye evrileceğini, nasıl işleneceğini, izleyiciye bu aşkı nasıl kabul ettirebileceğimizi çok merak etmiştim. Rolü kabul etmemizdeki en belirgin etkenler ise çok sağlam bir oyuncu kadrosu oluşu, daha önce iki ayrı projede çalışıp çok memnun kaldığım bir yapım şirketi oluşu ve tabii sevgili yönetmenimiz Nezaket Coşkun ile ilk kez çalışacak olmamdı. Kendisi bildiğim fakat daha önce çalışmış olmadığım ama çok beğendiğim ve takdir ettiğim bir yönetmendi. REKLAM ‘Adnan’ karakterini bize tanımlayabilir misiniz? ‘Adnan’, âşık olduğu kadın için bütün hayatını değiştirebilecek kadar sevgisinin peşinden giden ve hep bu ilişkinin arkasında duran bir karakter. Tabii kendiyle beraber birçok insanın da hayatını olumsuz anlamda etkilemiş bir insan. Reytingler oldukça iyi. Sizce seyirci dizide aradığı neyi buldu? Sizin de belirttiğiniz gibi reytingler oldukça iyi, ne mutlu bize. Seyirci bu dizide aradığı neyi buldu sorusuna verebileceğim yanıt sanırım ilk soruya verdiğim cevap ile aynı olacaktır; yani farklı bir hikâye oluşu, güçlü oyuncu kadrosu ve çok samimi, çok içten oyunculuklar ile karşılaşması diyebilirim. ‘Sandık Kokusu’ güçlü bir oyuncu kadrosundan oluşuyor. Demet Akbağ ile çalışıyorsunuz, kendisi hakkında neler söylemek istersiniz? Evet, sahiden de öyle, gerçekten çok güçlü bir cast oluşturuldu. Tüm rollere hayat veren her bir oyuncu arkadaşlarımız daha önceleri yapmış oldukları işlerle zaten kendilerini ispat etmiş, çok değerli ve çok yetenekli oyuncular. Demet hanım için çok fazla söze gerek yok aslında profesyonelliğini her hafta ekran başında bayıla bayıla izliyoruz. Diziyle eş zamanlı olarak ‘Eksik’ isimli tiyatro oyununuzda da sevilmeyen bir babayı canlandırıyorsunuz. İki projenizde de ‘aykırı’ denilecek karakterdesiniz… ‘Eksik’ oyunumuzda dediğiniz gibi başlarda sevmediğimiz fakat oyun ilerledikçe sevmeye başladığımız, huysuzluğunun ve aksiliğinin nedenlerini öğrendikçe, karakterin hikâyesini anladıkça hak verdiğimiz ve hatta bağrımıza bastığımız bir baba figürü; ‘Kartal’ karakteri. Oyunumuzun yazarı Aksel Bonfil son derece ince detaylar ile oyundaki tüm karakterleri çok iyi analiz etmiş ve ortaya bana kalırsa muhteşem bir eser çıkarmış bu oyunla. Gerçek hayatta pozitif ve neşeli bir insansınız, eğlenceli bir işte rol almak yerine ‘sivri’ ya da ‘kötü’ karakter sizi oyunculuk anlamında daha mı tatmin ediyor? Öncelikle teşekkür ederim bu yönümü fark etmiş olduğunuz için, evet ben genel olarak hayata pozitif bakan, gülmeyi – güldürmeyi seven neşeli bir kişiliğimdir. Fakat uzun yıllardır televizyonda yapmış olduğum dizilerde sizin deyiminizle ‘sivri’ rolleri veya ‘kötü adam’ları oynadığım için zannedersem yapımcılar ya da cast direktörleri benzer roller karşılarına çıktığında hemen akıllarına ben geliyorum. Şikâyetçi değilim tabi ama komedi oynamayı da çok özledim doğrusu, kaldı ki mesleğe başladığım yıllarda yapmış olduğum birçok komedi dizisi de var. Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda oyunculuğa başlamışsınız. Oyunculuk, çocukluk hayaliniz miydi? 1986 senesiydi. Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nun oyuncu seçme sınavlarına katıldım ancak kabul edilmedim. Çünkü 15 yaşında bir çocuktum ve okulu bırakmış ‘ben oyuncu olmak istiyorum’ diye karşılarına çıkmıştım. Onlar da haliyle önce okulu bitirmem gerektiğini söyleyip beni elemişlerdi. Fakat azmim, ısrarım ve isteğim kenara atılacak gibi değildi. Onlar kapıyı kapadı, ben pencereyi zorladım, onlar pencereyi örttü. Ben tabiri caizse bacadan sızdım. Yani uzun lafın kısası çocukluk hayalimin de ötesinde hedefimdi. Bugün yeniden dünyaya gelsem aynı hedefe yürürdüm, oyunculuk hiç öyle vazgeçebileceğim bir meslek olmadı benim için. Kim bilir belki de çocukluğumda oynayamadığım oyunları oynuyorum bu meslek sayesinde. Çünkü babam bakkaldı ve okuldan arta kalan zamanlarda ben de hep onun yanında çıraktım, çok az sokağa çıkıp oyun oynama iznim oluyordu. Levent Can, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda Ali Poyrazoğlu’nun size en önemlisi öğretisi ne oldu? Ali hocanın üzerimdeki emeği çok büyüktür. Öyle tek bir şey söylesem ayıp etmiş olurum, çeşit çeşit öğretilerine. Ama birkaç örnek vermek gerekirse şayet, bizlere sıklıkla her anlamda donanımlı olmamız gerektiğini söylerdi. Sabırlı olmamızı ve her türden ne olursa olsun çok kitap okumamızı salık verirdi. Aynı zamanda televizyona yaptığımız işlerde, ya rejide veya prodüksiyon ya da kurgu gibi alanlarda da hep bir şeyler öğrenmemizi isterdi. Öğrenmenin bu meslekte hiç bitmeyeceğini anlatırdı. O kadar haklıymış ki hâlâ yeni yeni şeyler öğreniyorum mesleğime dair, öğrenmek sahiden de hiç bitmiyormuş. Ali Poyrazoğlu ve Levent Can Canlandırmayı çok istediğiniz bir karakter oldu mu? ‘Keşke bunu ben oynasaydım’ dediğiniz… Yıllar önce çekilen ‘Ağır Roman’ filmindeki ‘Salih’ rolünü oynamayı çok istemiştim. Fakat Okan Bayülgen almıştı rolü. Eğer şimdilerde ‘Breaking Bad’ dizisinin bir uyarlaması yapılır ve ‘Heisenberg’ rolü bana gelmezse çok üzülürüm. ‘Walter White’ ya da dizideki gizli takma adı ‘Heisenberg’ olan karakteri Bryan Cranston canlandırmıştı. Tiyatro ve televizyonu kariyerinizde nasıl konumlandırıyorsunuz? Tiyatroyu bir yanıyla kendimin meditasyon alanı gibi görüyorum, orada olduğum birkaç saat beni son derece mutlu ve tüm dertlerimden tasalarımdan arındırmış kılıyor. Televizyon ise daha geniş kitlelerce tanınırlığımı artırdığı ve para kazanmamıza fırsat sunduğu için hiç burun kıvırdığım bir şey olmadı. Setten ve sahneden arta kalan zamanlarda size ne yapmak iyi geliyor, ya da ne rahatlatıyor? Ben evime ufak çapta bir stüdyo kurdum ve fırsat buldukça kitap seslendiriyorum ya da spor yapıyorum. Hep merak edip bir türlü fırsat bulamadığım işlerin içinde olmayı seviyorum. Mesela buna bir örnek vermek gerekirse; geçtiğimiz yıl bir heykel atölyesine yazıldım. Çamurdan heykel yapmayı, taşı yontmayı öğrendim. Ama sevdiğim dostlarımla bir araya gelip yemek içmek de beni çok rahatlatan, yaşadığımı hissettiren bir duygudur. Neticede dünyaya sadece çalışalım, iş yapalım diye gelmedik. ‘SANDIK KOKUSU’ 18’İNCİ BÖLÜM ÖZETİ: Atilla, Lale’ye boşanma işlemlerine başlayacağını söyler. Lale pek istekli olmasa da kabul etmiş gibi görünür. Bakalım sonrasında neler yapacaktır? Hasan, Atilla’nın geri adım atmayacağını anlayınca Mert ile konuşmaya gider. Yıllar sonra babasını karşısında gören Mert çok şaşırır. Ancak korkmak yerine yılların hesabını sorar. Irmak, Adnan uyur uyumaz bilgisayarını kurcalamaya başlar. İstediğini almıştır ancak bulduklarıyla ne yapacağına karar veremez. Mafya işlerinden tamamen elini çeken Atilla, kitapçının yanında kafe açar. Bu duruma sinir olan Karsu ile aralarında tatlı çekişmeler başlar. O sırada bir dükkanın daha açılışı için hazırlık yapılıyordur. Acaba yeni komşu kim olacaktır?
Bir yanıt yazın