Z kuşağının tıp fakültesiyle imtihanı

Z kuşağının tıp fakültesiyle imtihanı

yazar:

kategori:

Z kuşağı denildiğinde akla sorgulayan, teslim olmayan, bireysel alanına önem veren ancak çok daha ‘kırılgan’ bir jenerasyon geliyor. Bu noktada artık karşımıza, eğitimde ‘yeni nesil öğretmen’, iş dünyasında ‘yenilikçi lider’ kavramları çıkıyor. Peki geleceğin doktorları tıp fakültesi öğrencileri, hocalarından nasıl bir yaklaşım bekliyor? Bazı öğrencilerin yaptıkları paylaşımlarda “Hayattan soğutacak çok şey yaşadım. Yaklaşık 6 ay antidepresan kullanmak zorunda kaldım” gibi cümleler göze çarpıyor. Bazıları ise tıp fakültesinde “Senden cerrah değil, doktor bile olmaz, cebinde telefon elinde tablet ama için boş” gibi aşağılayıcı ifadelere maruz kaldıklarını öne sürüyor. İnsan sağlığına dokunacak olan doktor adaylarına tıp fakültelerinde geçmişten gelen, sert yaklaşımla mı yoksa çağa uygun diyalogları içeren bir ilişki modeliyle mi eğitim veriliyor? Konunun uzmanları Hürriyet’e şöyle konuştu…YENİ NESİL İKNA EDİLMEK İSTİYOR* Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Demiryürek: Ben öğrenciyken ‘usta-çırak’ sistemi daha hâkimdi ve ustalar daha sertti. Bize ustalarımızın sert davranışlarını sorgulatmayan ya da bizi pes ettirmeyen ‘niyetti’. Yani ‘Benim ustam iyiliğimi ister’ derdik. Bugün o niyeti sorgulama çabası yok. Yeni jenerasyon çabucak eleştirel yaklaşabiliyor. Onları ikna etmeniz gerekiyor. Bizde dekana ulaşmak düşünülemezken şimdi benim kapım hep açık. Hakarete varan durumların münferit örnekler olduğunu düşünüyorum. Ama bugünün hocalarının daha hoşgörülü olduğunu söyleyebilirim. ‘Usta-çırak’ ilişkisinde nedenleri doğru açıklayamazsanız yeni nesil size ‘Beni ikna etmelisin’ tavrı gösterir. Bunun için onlarla aynı iletişim dilini kullanmalısınız. Kişisel alanlarını önemseyen bir kuşakla karşı karşıyayız ve iyiki de öyleyiz. Onlara nedenleri ve sonuçları doğru açıklarsanız güzel karşılık alabiliyorsunuz.BUGÜNÜN ÖĞRENCİLERİ DAHA ŞANSLI* Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erol Gürpınar: ‘İnsancıl Tıp Eğitimi’ dünyada 1980’lerden sonra başlayan, Türkiye’de de son 15-20 yıldır gündeme giren bir konu. Daha dikkatli, hatasız ve empatiye dayalı bir eğitim vermeye çalışıyoruz. Eskiden temel hekimlik uygulamaları eğitimini hasta üzerinde alırdık ve hoca başımızda beklerdi. İlk iğne yaparken elim ayağım titremişti. Hata yaparsak hocanın tepkisi de sert olurdu. Bizim kuşak bu sertliği kaldırırdı. Artık eğitimler maketler üzerinde verilmeye başlandı ve öğrencilerin hata yaparak öğrenme şansı doğdu. Eğitim gelişti, baskı azaldı dolayısıyla herkes rahatladı. Böylece mobbing gibi olumsuzluklar da azaldı. Ayrıca hocalar için ‘eğitici eğitimi kursları’ eklendi. Bugünün öğrencileri daha şanslı. Geçen dönem 386 öğrencimizin sadece 7’si fakülte değiştirdi. Eğer gerçekten sosyal medyada yer aldığı gibi mobbing olsa bu oran çok başka bir yere gider.‘BEN DEDİM OLDU’ EKOLÜ BİTMEDİ* Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Tuba Dal: Meslek içi baskıdan rahatsızlık duyan biri olarak konuyu önemsiyorum. Tıp fakültelerinde askeriyeye benzeyen, hiyerarşiye dayalı ekol devam ediyor. Bunlara şahit oldum. ‘Hayır’ deme lüksün yoktur. Biz buna tepki göstermezdik ama yeni nesil farklı. Hocaların çoğu eski ekolden ve ‘Ben dedim oldu’ anlayışını sürdürüyorlar. Yeni nesil hem sert tavırlara ve koşullara sessiz kalmıyor hem de daha kırılgan. Tecrübenin önüne sorgulamayı, mesleki kutsiyetin önüne bireyselliği ve maddiyatı koyan gençlerle karşı karşıyayız. Öğrenciyken doktorun ne kazandığını bilmezdim onlar ise döner sermaye kazancını bile sorguluyor. Doktora şiddetin ne yazık ki önüne geçemedik. Meslekte hasta yakınlarından gelen bu davranış, bazı öğrenciler için daha üniversitede hocalardan gördükleri psikolojik baskı olarak karşılarına çıkabiliyor.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir